once again

1K 113 28
                                    

Taeyong oturduğu yerden kalkıp ayaktaki çiftin yanına geldi ve kendinden biraz kısa olan adama sarıldı.

Ayrıldıkları zaman Taeil onun yüzünü elleri arasına aldı. "Gittikçe güzelleşiyor musun sen?"

Taeyong gözleri kısılana kadar gülümsedi. Bu iki yıl ona çok iyi gelmişti, onu tanıyan herkes kolayca söyleyebilirdi bunu. Gitmeden önce fazlasıyla zayıflamıştı ve kendisini yıpratmıştı.
Şimdiyse biraz kilo alabilmişti, yüzüne renk gelmişti tekrardan.

Başını yanında duran diğer adama, daha doğrusu kucağındaki bebeğe çevirdi. O da yeni birini görmüş olmanın merakıyla kocaman gözleriyle kendisine bakıyordu. Onun hizasına gelmek adına biraz eğildi ve elini uzattı.

"Merhaba, sonunda tanıştığımıza sevindim."

Gülümsemesi yüzünden gitmeyen çocuk, Jihoon, minik eliyle Taeyong'un ona uzattığı elin işaret parmağını kavramıştı.

"Tanımadığı insanlardan çekinmez, merak etme. Sizin cadı gibi değil." Taeyong Johnny'nin dediğine gülmeden edemedi. Yunhee küçükken babaları dışında kimseyi yanına yaklaştırmazdı, kucaklarından asla inmezdi. Bu yüzden Yunhee'yi alıştırsana kadar çiftin arkadaşlarıyla görüşmesi zorlaşmıştı.

Jihoon kollarını havaya kaldırıp sorar gözlerle Taeyong'a bakmaya başladığında dayanamayıp onu kucağına aldı, kucağında Jihoon'la masadaki yerine geçti. Bu kadar küçük yaşlarda bir bebek görmeyeli iki yıl geçmişti, ki buna kendi kızı da dahildi.

Sonunda hep birlikte toplanmayı başarmış arkadaş grubu sohbetlerine dalmıştı, Taeyong'un ise bütün ilgisi kucağındaki bebek ve yanında oturan kızındaydı. İkisiyle de konuşuyor, gülüyordu. Uzun süredir bu akşamki kadar mutlu hissetmemişti kendini, gerginliğinden eser kalmamıştı.

İlgisi masadan başka yerde olan biri daha vardı tabii ki, Jaehyun bir saniye için bile olsa gözlerini Taeyong'un üstünden çekememişti.
Taeyong bunu fark etmeyecek kadar dünyadan kopmuş da olsa Jaehyun'un gözleri direkt olarak kendi gözlerine odaklıydı.

Eğer Jaehyun'a sorsaydınız Taeyong'un gözlerini sonsuza dek izleyebileceğini söylerdi, niyeti de bu gibi görünüyordu ya.

Çok özlemişti çünkü, eşinin kocaman gözlerindeki o parıltıyı görmeyi çok özlemişti.

Taeyong'u bildi bileli koyu gözlerinden o parıltı hiç eksik olmazdı. Jaehyun'un üniversitedeki ilk yılında, ilk tanıştıkları zaman da oradaydı.

İki yıl öncesine kadar.

İki yıl önce bu güzel parıltının yerini gözyaşları, korku, öfke ve kırgınlık almıştı. Sadece hatırlaması bile Jaehyun'un canını yakıyordu, bu yüzden gözlerinin eski parıltısını geri kazanması rahatlatmıştı onu.

Sadece, Jaehyun isterdi ki aşık olduğu o gözler kendine bakarken da parıldasaydı, eskiden olduğu gibi. Şu an göz göze geldiklerinde görebildiği tek şey acıydı, eski günlerin acısı gözlerine yansıyordu sanki.

Jaehyun sırtında bir el hissetmesiyle gerçekliğe döndü. Başını diğer tarafına çevirdi ve Jungwoo ile göz göze geldi, yüzünde üzgün görünen bir ifade vardı. İşte o zaman fark etti Jaehyun gözlerinin dolmuş olduğunu, ağlamanın sınırında durduğunu.

Elini teşekkür edercesine Jungwoo'nun dizine koydu, kendini toparlayıp masaya döndü ve sohbete katıldı.

- - - - -

Taeyong'u tekrardan hayata döndürecek güzellikte bir gece, her ne kadar istemese de sona ermişti. İki yılın acısını çıkarmıştı, özlediği yüzleri tekrardan görmüş, hatta uzun zaman sonra alkol alabilmişti. İçmek artık ona yasak değildi.

On kişilik grupları restoranın önündelerdi şimdi, ayrılmadan önce son kez sarılıyorlardı.
Taeyong da sarıldığı bedenden ayrıldı ve yanaklarını sıkıştırdı.

"Taeyongie Hyung~" Haechan söylendi, yine de pek rahatsız gözükmüyordu. Yüzünde eksik olmayan gülümsemesi vardı.

Haechan Yangyang'la yanlarından ayrılırken onlara el salladı, dışarıdan biri Taeyong'un onların babası olduğunu zannedebilirdi, öyle sevgi dolu bir ifade vardı gözlerinde. O gün o masada bulunan kimse bunu dile getirmese de hepsinin aklından aynı şey geçiyordu, Taeyong'u böyle görmeyi çok özlemişlerdi.

Taeyong yanında duran kızını kucağına aldı ve burnuna kızının kıkırdamasına sebep olan bir öpücük kondurdu. "Görüşürüz meleğim."

"Sen de bizimle gelmeyecek misin?" Yunhee dudaklarını büzdü.

Taeyong ne yapacağını bilemedi. Kızının hayal kırıklığı dolmuş gözlerine bakmak için içten içe bir savaş verirken belinde bir el hissetmesiyle irkildi, ama kim olduğunu anlamak için başını çevirme zahmetine bile girmedi. Jaehyun diğer elini Yunhee'nin saçlarına götürdü.

"Babanın biraz Mama'nda kalması gerekiyor, olur mu?" Yumuşacık sesiyle sorduğu soruya kimse hayır diyemezdi sanırım, Yunhee başını olumlu anlamda salladı. Taeyong rahatça bir nefes verdi.

Her ne kadar o yokken Yunhee'nin Jaehyun'a sorun çıkarmadığını, uslu durduğunu söylemiş olsalar da kendini gerilmekten alamıyordu. Eh, bunun aslında kocaman bir yalan olduğunu bilmiyordu tabii.

"Gel seninle bir anlaşma yapalım. Beni ne zaman özlersen babana haber veriyorsun, ben de hemencecik yanına geliyorum. Anlaştık mı?"

Yunhee sevinçle ellerini çırptığında Taeyong gülümsedi. Kızını yere bıraktıktan sonra daha Jaehyun'a dönemeden belindeki elin güven verircesine sıkılaştığını hissetti. "Merak etme, sorun olmayacak."

Bütün yaşananlara rağmen hala ona bu kadar iyi davranmasını aklı almıyordu Taeyong'un. Belindeki elin sahibine döndü ve gözlerini, onun sevgi dolu kahveleriyle birleştirdi. Derin bir nefes aldı ve aklında ne varsa onu yaptı.

Taeyong özlemle kollarını onun beline sardı, sabahki sarılmalarının soğukluğundan eser yoktu şimdi. Jaehyun başı göğsüne yaslanmış, ona sarılan eski eşi yüzünden biraz afallasa da diğer kolunu ona sarmakta gecikmedi. Tanrı biliyordu onu ne kadar özlediğini.

Taeyong özleminden ölüp bittiği adamın kokusunu içine çekmekle o kadar meşguldü ki, Jaehyun'un onun saçlarına kondurduğu minik öpücükleri fark edemedi bile.

end to start | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin