obstacles

735 82 51
                                    

"Ne demek ne yapacağım, öpüşmüşsünüz işte!"

Taeyong iç çekti, karşısındaki adam onu bir türlü anlamamak konusunda ısrarcıydı.

"Yani? Sonra hakkında konuşmadık bile, bundan sonra ne olacak, ne yapacağım?"

Yuta sandalyesinde geri yaslandı. "Çok düşünüyorsun Taeyong! Hiçbir şey olacağı yok, öpmüş seni. Sen de gidip onu öpersin?"

Taeyong yüzünü, masadaki kolları arasına gömdü. "Sanki kolaymış gibi konuşuyorsun."

"Çünkü öyle? Adam senin kocan."

"Eski kocam." Umutsuzca oturdukları masada oturan diğer adama doğru döndü, Yuta'yı ikna edemiyor olabilirdi, ama o yardım ederdi.

"Doyoung, bari sen haklı olduğumu söyle."

"Bunu söylemekten hiç haz ediyor olmasam da..." Doyoung kollarını göğsünde birleştirdi.

"Yuta haklı."

Turuncu saçlı adam zafer edinmiş gibi yumruk yaptığı elini havada salladı, sonucunda karşısındaki adamdan sinirli bir bakış almıştı.

"Beni gerçekten anlamıyorsunuz, nasıl bu kadar rahat olmamı bekleyebilirsiniz ki? İki uzun yıl geçti, her şey aynıymış gibi devam edemeyiz. Ya o öpücük anlık geliştiyse?"

"Bak, Taeyong..." Yuta önemli bir şey diyecekmiş gibi masaya eğildi.

"Siz artık genç aşıklar değilsiniz, olay sizin birbirinize aşık olup olmamanız da değil!"

"Ne o zaman?" Taeyong geri çekildi, kaşları kafasının karıştığını belli edercesine, tatlı bir şekilde -en azından Jaehyun burada olsa öyle derdi- çatılmıştı.

"Tanrı aşkına, Taeyong! İkinizin de hala ne kadar aşık olduğu çok açık. Senin sorgulaman gereken, seni hala sevip sevmediği değil, çünkü seviyor. Hadi ama, saklamaya bile çalışmıyor."

"Beni hala seviyor mudur?"

Kahverengi saçlı adamın sorusuyla Yuta, elini yüksek sesle alnına vurdu, Doyoung ise hayal kırıklığıyla iki yana başını sallıyordu.

Taeyong, bugün kim bilir kaçıncı kez, masaya doğru eğildi, hissettiği kendini açıklama ihtiyacıyla konuşmaya başladı.

Kendini gerçekten de açıklaması gerekirdi çünkü, karşısındaki adam içinden ona küfürler yağdırıyormuş, ama bir cam kadar hassas kalpli arkadaşını kırmamak için hiçbirini dile getirmiyormuş gibi görünüyordu.

"Bakın, tamam, öyle davranıyor olabilir... Ama bütün yaptıklarımdan sonra, bana hala aşık olması için hiçbir sebebi yok ki."

"Jaehyun'u tanıdığımdan beri sana sırılsıklam aşık," Konuşmalarının başından beri sessiz kalmayı seçen Doyoung araya girdi. "Burada olmadığın iki yıl boyunca onu görmüş biri olarak söylüyorum, hiçbir şey değişmedi."

"Bütün yaşadıklarınızdan sonra buna inanmak zor geliyor olabilir, biliyorum." Yuta diğerine eşlik etti, sesi anlayışlı bir tona bürünmüştü.

"İnan bana, sizi tanımayan biri Jaehyun'un sana ne kadar aşık olduğunu görebilir. Tekrar söylüyorum, şu an endişelenmen gereken bu değil, biz bu aşamayı çoktan geçtiniz."

Elini uzattı ve Taeyong'un masadaki ellerinden birini tuttu, destek verircesine sıktı. "İlişkinizi tekrardan nasıl yürüteceğinizi düşünmelisiniz."

Taeyong iç çekti, tekrardan yürütmek...

Yuta gözlerini diğerinin yüzünde gezdirdi, ne çok emin görünüyordu ne de ikna olmuş.

Diğer elini de kavradı ve göz göze gelmelerini sağladı. "Benim aşka olan inancım sizsiniz."

"Yuta, sen bekarsın."

Turuncu saçlı adam böylece bir anlığına duraksamış, Doyoung da kendini tutamayıp kahkaha atmaya başlamıştı.

Taeyong'un yüzünde, bugün ilk kez, bir gülümseme belirdi; kısa süre içinde gülüşü kahkahalara dönüşmüş, üçü de kahkalara boğulmuştu.

Ufak 'acil durum toplantıları' bundan sonra epey keyifli geçmiş, pek de ufak kalmamıştı. Planladıklarından daha uzun süre oturup uzun uzun konuşmuşlardı, hiçbirinin gidesi yok gibiydi ama en sonunda, elini taşın altına koyan yine Doyoung olmuştu.

Taeyong, Doyoung onu bıraktıktan sonra eve gelir gelmez kendini yorgunlukla koltuğa bırakmıştı, sebepsizce yorgun hissediyordu.

Belki de sebepsiz değildi, dün gece ve bu sabah yaşananlar kalbine pek iyi gelmemişti, soluğu Yuta'nın evinde nasıl aldığını dahi zar zor hatırlıyordu.

Jaehyun onu öpmüştü!

Ve Taeyong sadece daha fazlasını istiyordu...

Aklını dağıtma adına televizyonu açtı; büyük ihtimalle orada uyuya kalır, gecenin bir yarısı boynundaki ağrıyla uyandığında bunu yaptığı için pişman olurdu.

Ama beklediği gibi olmadı, çünkü kanallar arasında gezmeyi bırakıp birinde karar kıldığı an, cebindeki telefonu çalmaya başlamıştı.

Jaehyun.

Sabahtan beri onu düşündüğünden, kulağını fazlasıyla çınlatmış olmalıydı.

Telefonu açtı, ne bekliyordu bilmiyordu ama, onun sesinin endişeyle titrediğini duymak kesinlikle umduğu şey değildi.

"İyi misin? Jaehyun? Ne oldu?"

Ve hattın diğer tarafından gelen, aşina olduğu, yüksek sesli bir ağlama sesi duyduğu an elinin bağının çözüldüğünü hissetmişti.

Jaehyun titreyen sesiyle konuştu.

"Yunhee..."

end to start | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin