double trouble

803 87 25
                                    

"Bir çifte randevu?"

Takım elbiseli adam, bir iç çekerek koltuğunda geri yaslandı. Masasına bırakılmış, hoparlördeki telefondan gelen heyecanlı ses odasındaki kısa süreli sessizliği bozdu.

"Harika bir fikir değil mi? Hadi ama, çok güzel olacak! Nereye gideceğimizi düşündüm bile."

Jaehyun ellerini saçlarından geçirdi, bir çifte randevu demek kulağa çok açık geliyordu. "Taeyong'a ne diyeceğim? Bu bir randevu gibi."

"Çünkü öyle? Yeme beni Jaehyun, zaten sevgili gibi davranıyorsunuz! Sahi, ne kadar oldu?"

"Bir ay kadar..." Telefondaki arkadaşının bu konuyu uzatacağını gayet iyi bildiğinden kaçışı olmadığının farkındaydı. "Ben onunla konuşurum, yarın görüşürüz Jaemin."

Hattın diğer tarafından zaferinden mutlu bir görüşürüz duyduktan sonra uzanıp aramayı kapattı. Başını geniş çalışma masasına yaslarken gözlerini kapattı.

Bir ay.

Taeyong'u öptüğü o günden bu yana yaklaşık bir ay geçmişti ve... değişmişlerdi.

Normalde Jaemin'e hak vermek istemezdi ama, ikisi gerçekten de sevgili gibi davranıyorlardı. Birbirlerine verdikleri ufak tefek öpücükler, baş başa geçirilen zamanlar... Taeyong haftanın en az bir iki günü onlarda kalıyordu.

Aynı önceki gece gibi. Hep birlikte yemek yedikten sonra ailecek film izlemeye karar vermişlerdi. Taeyong'un, kolları arasında kızıyla birlikte, başını nasıl kucağına koyduğu ve film bitene kadar orada uyuya kaldığı hala aklından çıkmıyordu.

Ya da sabah işe gitmeden önce ona nasıl hızlı bir öpücük verdiğini.

Bir çiftin yapacağı çoğu şeyi yapıyorlardı, sadece bunu kabul etmiyorlardı. Aralarında olanlar hakkında henüz konuşmaya cesaret edememişlerdi, sahip oldukları bu özel şeyi de kaybederlerse diye.

Bu halleri bütün arkadaşlarını da sinir ediyordu. Haraketleri ve bakışları açık açık tüm duygularını anlatırken dudakları arasından o iki kelime asla, ama asla çıkmıyordu.

Sanki daha önce yüzlerce, binlerce kez sevgilerini dile getirmemişler gibi.

Jaehyun bir kere daha, derince iç çekerek başını kaldırdı. Şimdi de Taeyong'u arayıp, Jaemin ve sevgilisiyle bir yemeğe çıkacaklarını söylemesi gerekiyordu. Harika.

Rehberini açtı ve bir süre ekrana baktıktan sonra, sonunda arama tuşuna bastı.

- - - - -

Taeyong, kapı zilini duyduğu an aceleci adımlarla odasından çıktı. Telefonunu cebine attı ve son bir kez, girişteki aynada kendine çeki düzen verdi.

Kapıyı açtında karşısında gülümseyen, fazla güzel gülümseyen bir Jaehyun duruyordu.

"Hazır mısın?"

"Evet." Taeyong kapıyı ardından kapatırken gülümsedi. "Yunhee'yi annene bıraktın mı?"

"Buraya gelmeden önce bıraktım." Jaehyun cevapladı, ardından büyüğün parıldayan gözlerinden ayrıldı gözleri, daha aşağılara indi, her ayrıntısını aklına kazımak istiyormuş gibi süzdü onu.

"Güzel görünüyorsun."

Taeyong alt dudağını dişledi; genişleyen gülümsemesini bastırmak için, ya da belki de, dikkatini ısınan yanaklarından çekmek için.

Ve bunu o mu söylüyordu? Serbest bıraktığı kabarık, uzun saçlarıyla, giydiği siyah tişört ve kumaş bir pantolonla, fazla çaba harcanmış görünmemesine rağmen yine de bir prensi andıran o mu söylüyordu?

İleri adım attı ve parmak uçlarında yükseldiği gibi dudaklarını birleştirdi. Kısa, ama etkili, öpücüğünden sonra hiçbir şey olmamış gibi geri çekildi.

"Sen de. Hadi, gidelim."

Koridorda ilerlemeye başladığında Jaehyun ardından gözlerini kırpıştırdı. Yavru bir köpek gibi onu takip etmeye başlamadan önce yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti.

Eğlenceli bir gece olacağa benziyordu.

Doğru tahmin etmişti, lüks görünen restorana geldikleri andan itibaren parıldayan gözleriyle etrafı inceleyen Taeyong'u gördükçe iyice keyifleniyordu.

Onlara el sallayan pembe saçlı adamın olduğu masaya geldiklerinde oturan ikili ayaklandı. Jaemin ikisine de sarıldı, ayrıca Taeyong'un çok güzel olduğunu belirtmeyi de unutmamıştı.

"Bu Jeno, sevgilim," yanındaki siyah saçlı adamı işaret ederken konuştu.

Jeno elini onlara doğru uzattı, aynı zamanda gülümsediğinde gözleri kısılmış, bir hilal şeklini almıştı. "Tanıştığıma memnun oldum."

Masada yerlerini aldıkları anda başladı sohbetleri, ve Jaehyun gözlerini yanındaki sütlü kahve saçlı adamın güzel mi güzel gülüşünden bir türlü almayı beceremiyordu.

Yemekleri geldi, içkileri de öyle.

Jaehyun'un gözleri, şarap dolu kadehini kavrayan ince parmaklarına kaydı, oradan da dudaklarına götürüşüne.

... Endişelenmeli miydi?

Tamamen tecrübeden söylüyordu, Taeyong'u sarhoş etmek fazlasıyla kolaydı. Aklını eski zamanlarından görüntüler kaplayınca hafifçe gülümsedi, tatlı olduğunu reddedemezdi.

Sorun olmazdı, değil mi? Gözünü onda tuttuğu sürece, kontrolünü kaybetmeyecek kadar içse sorun olmazdı.

Yanıldığını, gecenin devamında sarhoş bir Taeyong'la uğraşması gerektiğinde anlamıştı.

- - - - -

bu igrenc bolum icin ozur diliyorum filler bolum yazmayi beceremiom
neyse sonraki bolum toparlicaz

end to start | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin