love again

786 93 27
                                    

Taeyong o gecenin devamını hayal meyal hatırlıyordu. Johnny ve Taeil -o zaman daha yeni evli sayılırlardı- hızlı bir şekilde gelmiş, onları oldukları berbat durumdan adeta kurtarmışlardı. Taeil Yunhee ile ilgilenirken Johnny de çifti hastaneye götürmüştü.

Taeyong ve Jaehyun bütün bu süre boyunca doğru düzgün tek bir kelime bile etmemişlerdi. İkisi de arabanın arka koltuklarının bir ucunda oturuyor, arada bir birbirlerine kaçamak bakışlar göndermekten ileri gitmiyorlardı. Tabii, bir de Taeyong'un hiçbir zaman ağlamayı bırakmadığı gerçeği vardı.

Hastanede Jaehyun'un yanağına dikiş atılmış, Taeyong'un da bazı kesikleri dikilmiş, elleri ve bacaklarına sargılar sarılmıştı. Eve döndükleri gibi Johnny Taeyong'u uyutmuştu, kalanlarla da darmadağın olmuş evi toplamışlardı. En sonunda Jaehyun sorun olmayacağına onları ikna ettiği zaman evlerine dönmüşlerdi, saat gecenin dördü, belki de beşiydi.

Jaehyun hayatında hiçbir zaman hissetmediği kadar yorgun bir biçimde kendini yatağa bıraktığı zaman; birkaç saat önceki halinden şaşırtıcı derecede uzak, sakince yanında uyuyan eşiyle geri dönüşü olmayan bir yola girdiklerinin farkındaydı.

Sonrası ufak bir kartopunun bir çığ halini alması gibi hızla ilerlemişti. Taeyong psikiyatristlere gitmeye başladığında, durumunun gittikçe kötüye gittiğini öğrenmişlerdi. İki ay içinde Taeyong'un tedavi için Japonya'ya gitmesine, ve boşanmaya karar vermişlerdi. Japonya fikri Yuta'dan çıkmıştı, bütün bunlardan uzaklaşmasının daha iyi olacağını düşünmüşlerdi. Boşanmaksa...

Zordu.

Taeyong bunun gerekli olduğunun farkındaydı. Zaten evlilikleri altüst olmuştu, pek bir şansları yoktu. Ayrıca Taeyong uzakta olacağından, Yunhee ile ilgili herhangi bir konuda sorun çıkmaması için velayetinin Jaehyun'da olması gerekecekti.

Bir de işin Taeyong'un en çok nefret ettiği kısmı vardı.

O gece yaşananlardan sonra, Taeyong'un artık Yunhee için tehlikeli olabileceği gerçeği göz ardı edilemezdi.

Kendi kızı için tehlike oluşturabilme ihtimali onu paramparça etmişti içten içe. Her zaman onun için elinden geleni yapmaya çalışmıştı, onu bütün kötülüklerden, tehlikelerden korumak istemişti.

Ama o tehlikenin ta kendisi olmuştu.

Taeyong aklını dolduran düşüncelerin ağırlığıyla yatağında döndü, yüzünü yastığına gömdü. Şu an bunları düşürmek bir işe yaramayacaktı. Geri dönmüştü, belki yeni bir başlangıç yapmak için, belki eski hayatına dönebilmek için, kim bilir... Sonuçta, geri dönebilmişti.

Kendini bu düşüncelere ikna etmeye çalışıyordu, ne kadar başarılı olduğu ise tartışılırdı, çünkü göz yaşları akmaya devam ediyordu.

Telefonu çalmaya başladığında başını kaldırdı, sanki her kim arıyorsa onu görebilecekmiş gibi yanaklarındaki yaşları sildi. Aramayı kabul ettikten sonra telefonu kulağına yasladı, hattın diğer tarafından gelen tanıdık ses sabahtan beri onu gülümsetebilen ilk şey olmuştu.

"Nasılsın?" dedi Johnny. "Ağlıyordun, değil mi?"

Taeyong güldü. Burnunu çektikten sonra arkadaşını cevapladı. "Bunu yüzüme vurmana gerek yoktu."

"Bak, nasıl olduğunu az çok tahmin edebiliyorum, o yüzden seni öyle bırakmayacağım."

Taeyong onun ne kastettiğini anlayınca yerinde doğruldu, anında karşı çıkmaya başlamıştı. "Hey, buraya gelmene gerek yok, gerçekten. Boşu boşuna-"

"İtiraz istemiyorum, Taeyong. Seni yalnız bırakmak da istemiyorum." Johnny iç çekti. "Zaten yeterince yalnız kaldın."

Taeyong cevap vermedi, sessiz bir kabullenme oluyordu bu. O da pek bayılmıyordu sonuçta tüm gün ağlamaya. Tüm gün demişken, yüzünü telefondan uzaklaştırdı ve saate baktı. Şaşkınlıkla kaşları havalandı, akşam üstüydü. Sabahtan beri yatağından kalkmamıştı bile.

"Yemek yedin mi?"

Taeyong yutkundu, boğazı kurumuştu. "Hayır."

"Peki sen kahvaltı yaptın mı?" Taeyong yine sessiz kalmayı tercih edince Johnny cevabını almıştı. Ona beslenmesine dikkat etmesini söyledikten sonra, yoldan onlara yemek alacağını da eklemişti. Taeyong teşekkür etti; yemek için mi, yoksa gelip onu bu halinden çıkaracağı için mi, bilinmez.

"Jihoon ve Taeil'le geliyorum haberin olsun, onları da görmek isteyeceğini düşündüm" Taeyong gülümsedi, tabii ki isterdi. Hiçbir zaman çocuklara hayır demezdi.

"Bir de, Jihoon Yunhee'yi istiyor. Jaehyun'u arayıp haber verirsin, onlar da gelsin. Küçük bir çocuğu üzmek istemezsin herhalde." Taeyong tam cevap verecekken telefon yüzüne kapandı. Johnny bunu bile bile yapmıştı, yoksa kendi de arayabilirdi, arayamaz mıydı sanki?

Telefonunu elinde birkaç kere çevirdi, kendini bunun abartılacak bir şey olmadığına ikna ettiği zaman telefonunu açıp aramalara girdi, onu aradı. Kısa bir süre telefondan gelen sesi dinledikten sonra arama açıldı.

"Taeyong?"

Sesi titriyordu.

Derin bir nefes aldı ve kendini açıklamaya başladı. "Johnny aradı da beni, buraya gelecekmiş. Jihoon da Yuhnee'yi görmek istemiş, işte, arayıp sana da haber vermemi istedi, gelebilir misiniz diye."

Hemencecik ekledi. "Bir işin yoksa tabii."

Evlilik yıl dönümümüzde kendine başka bir plan yapmadıysan tabii.

"Oh, tabii ki geliriz. Yunhee, onun da çok mutlu olacağına eminim." Taeyong Jaehyun'u göremiyor da olsa konuşurkenki ses tonu, ve içindeki bir his onun gülümsediğini söylüyordu. Bu fikirle o da gülümsedi.

Beklediler. Dalıp gitmişlerdi. Hiçbir şey demeden, telefonun iki ucunda, yüzlerinde gülümsemeleriyle beklediler. Birkaç saniye için sanki bütün dertleri ortadan kalkmış gibiydi, sadece huzurlu sessizliğin tadını çıkardılar.

Sessizlik arkadan bir kız çocuğunun sesiyle, sonra da Jaehyun'un gülüşüyle bozuldu. "O zaman, gelince görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefon kapandığı gibi Taeyong yüzünü tekrardan yastığına gömdü, ama bu sefer ağlamıyordu. Kalbi küt küt atıyor, yerinden çıkmak için çırpınıyordu sanki.

Liseli bir aşık gibiydi aynı.

Liseli falan değildi ama, aşık olduğu doğruydu.

Hem de çok aşıktı.

end to start | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin