breakfast

728 73 9
                                    

Taeyong kulaklarını dolduran telefonun sesiyle uyandı. Zar zor doğruldu, başı çatlayacak gibi hissediyordu. Çalan telefon onun değildi.

Kendine gelmesi birkaç saniyesini aldı, bu sırada çalmaya devam eden telefon yüzünden başının zonklamaya başladığı anlayabiliyordu. Bu yüzden yanında yatan adamın uyanmasını beklemeden onu kimin aradığına baktı.

Annesi arıyordu.

Onunla kendisinin de konuşabileceğine karar verip telefonu açtı. "Jaehyun?"

"Benim, Taeyong." Sesinin dün gece bardaklarca içmiş gibi çıkmaması için elinden geleni yaptı ki bu gerçekten de zordu.

"Ah, Taeyong, oğlum. Uyandınız mı? Eğer henüz kahvaltı etmediyseniz buraya gelin diyecektim, birlikte yaparız."

Taeyong'un gözleri yanında uyuyan adama döndü. "Daha yapmamıştık.."

"İyi o zaman, buraya gelirsiniz. Yunhee de sizi bekliyor, hemen özlemiş." Taeyong duydukları karşısında gülümsedi, o da kızını özlemişti.

"Onu benim yerime öpün, olur mu?"

"Tabii! Hadi, ben sizi tutmayayım, gelince görüşürüz." O da bir cevap mırıldandıktan sonra telefon kapandı. Derin bir çekti, Jaehyun'un annesi hala ona çok iyi davranıyordu. Sanki kendi oğlunu o kadar üzen kişi o değilmiş gibi iyi davranıyordu.

Sanki hala oğluymuş gibi.

Bunu gerçekten hak ediyor muydu?

"O kimdi?" Taeyong derin bir ses duyduğunda korkuyla yerinde zıpladı, Jaehyun'un uyandığını fark etmemişti bile.

Yanına doğru döndü. Jaehyun'un dalgalı saçları kabarmış, dağılmıştı; iyice uzadıklarından alnına dökülen saçları neredeyse gözlerini bile saklıyordu.

"Annen aradı, bizi kahvaltıya çağırıyor."

"Hm..." Jaehyun başını onun omzuna yasladı, sesi uykuluydu. "Hiç yataktan çıkasım yok."

Taeyong gülümsedi ama başına bir ağrı girdiğinde yüzünü ekşitti, ellerini şakaklarına çıkardı, bir işe yaramasını umarak ovdu.

Dün akşama dair bir şeyler hatırlamaya çalışsa da olmuyordu, her şey bomboştu zihninde.

"Jaehyun, dün saçma bir şey yaptım mı?"

Uzun saçlı olan başını kaldırdı, neden bahsettiğini anlamamış gibiydi. "Ha?"

"O kadar içmemeliydim... Hiçbir şey hatırlamıyorum." Söylendi keyifsizce. "Saçmaladım, değil mi?"

Jaehyun sessiz kaldı birkaç saniye boyunca, ne demesi gerektiğini kestirmeye çalışıyordu Taeyong'un gece söylediği şeyler zihninde dolanırken.

"Hayır." dedi basitçe. "Klasik sarhoş hallerin, bir şey olduğu yok." Yataktan kalkarken mırıldandı. "Hadi, hazırlansak iyi olur."

Jaehyun'un yataktan kalkıp odadaki banyoya ilerlemesini izlerken Taeyong'un gözleri kısıldı, peşinden ayağa fırladı hemen. Bir şey vardı.

"Söylemediğin bir şey var."

Jaehyun onu dinlemeden ilerlemeye devam ettiğinde ardından banyoya girdi. Lütfen çok saçmalamış olmayayım, içten içe dilerken inatçı sesiyle ısrar etmeye devam etti.

"Hey, Jaehyun! Neden bir şey söylemiyorsun, ne oldu-"

Uzun olan aniden ona doğru döndüğünde cümlesi yarıda kesilmişti. Ona doğru bir adım atmasıyla sırtı kapıyla buluşmuş, diğerinin bedeni ve kapı arasında kapana kısılmıştı.

Taeyong sessizleşmiş; meraklı, biraz da şaşkın, gözlerini onunkilerle birleştirmişti.

Jaehyun ellerinden birini kapıya, Taeyong'un başının yanına yerleştirdi ona kaçacak bir yer bırakmayarak. Gözleri aşağı inmiş, süzmüştü onu birkaç kere, baştan aşağı.

İç çekti. "Bana ne kadar ihtiyacın olduğundan bahsettin, Taeyong."

Taeyong sözlerini idrak ettiği an gözleri büyüdü, yüzünün ısınmaya başladığını hissedebiliyordu bile.

"Beni ne kadar istediğini." Gözleri Taeyong'un dudaklarına gidip geldi birkaç saniyeliğine, göz temaslarını bozarak. "Oldu mu?"

Taeyong doğru düzgün bir tepki verememiş, başını aşağı yukarı sallamakla yetinmişti suratı kıpkırmızı olurken. Kendine inanamıyordu, ne kadar sarhoş olursa olsun nasıl bunu diyebilmişti!

Yalan olduğunu söyleyemezdi, ama bunu açık açık ifade etmesine gerek yoktu, değil mi?

Jaehyun geri çekildiğinde derin bir nefes aldı, nefesini tuttuğunun farkında bile değildi.

Yanakları hala kırmızı halde kapının önünde dikilirken diğerinin yüzünü yıkamasını izledi. Hatta Jaehyun banyodan çıkmadan hemen önce, yanından geçtiğinde, dudaklarına yerleşmiş ufak gülümsemeyi seçebilmişti.

Utançtan yerin dibine girebilirdi her an.

Elini yüzüne atarken kendi kendine tekrar söylendi, ısınmış yanaklarını eski haline getirebilmesi için yüzünü defalarca kez soğuk suyla yıkaması gerekecek gibi duruyordu.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

aslında bu bir bölümün yarısıydı ama biraz daha atmasaydım kitap tarihin tozlu sayfalarına karışacaktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

aslında bu bir bölümün yarısıydı ama biraz daha atmasaydım kitap tarihin tozlu sayfalarına karışacaktı..

end to start | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin