{Korkusuz olmaktan sadece bir adım uzağız}
§
"Soğuk duvarları izlemekten sıkılmayacaktı, burada üç gündür tek başınaydı. Parmakları dizlerine vururken iç geçirir, beton duvarları sanki bir nehrin akışını izlediği huzurla izlerdi. Yalnız kalmaya mahkum kalanlar, hep bir şeyleri toparlamanın yollarını arar, yapacak bir işleri kalmadığından mı yaparlardı bunu yoksa Lord Hermin gibi yalnızlığı ile barışmak için mi?"
lord hermin, syf. 28
§
Kruvasan ve kahve.
Benim için bile yeterli bir kahvaltı sayılabilirdi aslında, küçük parka doğru yürürken dudağıma bulaştığını hissettiğim çikolatayı dilim ile temizlemenin ardından donmak üzere göle baktım. Parkın etrafından kıvrılarak güneye doğru ilerlerken sakin görünüyordu fakat küçük dalgalar her an beni içine çekecek kadar tehlikeliydi.
Banka kendimi bırakarak küçük dükkana gitmeden önce kahvaltımı yapmak istedim, hava dondurucu bir soğuğa hakimdi, ne kadar yağarsa yağsın, bir türlü ılınmamakta ısrar ediyordu.
Bakışlarım boş parkta gezinirken gölün kenarındaki bir siluete takıldı, eğilmiş halde uzun kavak ağacının köklerini inceliyordu. Ellerinde eldivenleri, sevimli beresi, kalın kabanı ile dün geceki Koreli çocuk, doğrularak makinesini açtı.
Yaşlı ağacı fotoğraflamasını izlerken kruvasanı bitirmiş, kahvenin de yarısına gelmiştim. Kızarmış burnunu eldivenli elleri ile ovalamasının ardından bu kez bana sırtını verdi, gölü fotoğraflamaya başladığında ayaklandım, elimdekileri çöp kovasına atarak ona ilerledim.
"Merhaba."
Bana doğru döndüğünde bu kez parlak iki badem göz bana bakıyordu, irisleri öyle berraktı ki kendimi bir aynaya bakıyormuş gibi hissettiriyordu. "Merhaba." dedi soğuktan çatlayan sesi ile, burnunu çekerek elini yeniden burnuna götürdü, eldiven ısıtrabilirmiş gibi ovaladı.
Boynuma sarılı beyaz kalın örgü atkıyı çözdüm, iki elime alarak onun yüzüne yerleştirdim ve iki ucunu ensesinden geçirerek yeniden öne getirdim. Gözleri büyüyerek bana bakarken "Buralara alışmak zaman alır." dedim, atkının uçlarını bağlamanın ardından ellerimi çektim, "Ah, teşekkür ederim." Dudaklarını göremiyor olsam da kısılan gözlerindennl gülümsediğini anladım, minik kırışıklıklar ona sevimlilik katmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Üşümüş olan ellerimi kabanımın ceplerine koydum, "Burada Koreli birini göreceğimi düşünmüyordum." Atkıyı düzelterek omuzlarını düşürdü, "Kader bir araya getirmek isterse iki kişiyi, kimse buna engel olamaz." Kaşları hafif çatılırken yeniden gülümsedi, "Haklısınız. Sizi yeniden gördüğüme sevindim." Gülümseyerek başımı salladım, dükkana geç kalacağımı fark ederek oradan ayrılacakken elini kolumun üzerine koydu. "Ben..." dedi, sesi hala soğuğun etkisi ile çatlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
poison ivy' taekook
FanficBen Kim Taehyung, Jeon Jeongguk'u tanıyana kadar her şeye sahip olduğumu sanıyordum.