21' I think I'll miss you forever like the stars miss the sun in the morning

3.4K 442 54
                                    

- Yıldızların sabahları güneşi özlemesi gibi bence seni sonsuza dek özleyeceğim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

- Yıldızların sabahları güneşi özlemesi gibi bence seni sonsuza dek özleyeceğim.

§

"Hemen yanıbaşımdaki bedenine duydum haz ve özlemden içimin yandığını biliyor olsaydın eğer yine şefkatle mi bakardı iki yıldızı andıran gözlerin? Dokunmak istiyor, dokunmaya kıyamıyorum. Gemilerin limanda yolcularını beklediği sabır ile bekliyorum seni, tek bir adım atsan bana, dudaklarımız birbirini bulduğunda ateşin için kaybolacağımıza dair, halatlarımı toplayıp açılacağım uçsuz bucaksız denize."

zehirli sarmaşık, syf. 34

§

"Kimberly."

Adını duyduğu an başını kaldırarak bana bakarken gözlerindeki hayret dolu bakışlar ile karşılaştım, orada olmamı beklemediği her halinden anlaşılıyordu. Camın üzerine dağılmış renkli boncukları, on iki bölmesi olan bir kaseye toplarken "Hoş geldin, Kim." dedi üzerindeki şaşkınlığı atmıs halde gülümseyerek, karşısında kalan sandalyeyi oturmam için işaret etti ve ona uydum.

Boncukları renklerine göre bölmelere koyarken "Neden buradasın?" diye sordu, dilimi kurumuş dudaklarımda gezdirirken konuya nasıl girmem gerektiği hakkında düşünüyordum. Kimberly ile uzun konuşmalar içine hiçbir zaman girmemiştik, birbirimize selam verdiğimiz birkaç an dışında kendisini tanımıyordum bile. Onunla geçen gece olan davranışları hakkında konuşmak istemiştim, olayların büyümesini ve bizi rahatsız etmesini asla istemiyordum. "Seninle konuşmak istiyorum." dedim, elindeki mavi boncuğu olması gereken yere koyduktan sonra bakışlarını yüzüme çıkardı, gözleri üzerimde gezinmenin ardından "Konuşalım, bana onları ayırmamda yardım eder misin?" diye sordu, ona uyarak kaseyi biraz ortaya çektim ve boncukları renklerine göre ayırmaya başladım.

"Geçen akşam..."

Birileri ile bu tarz konuşmalar yapmaktan hoşlanmıyordum ama şu an, ileride Jeongguk ile aramda bir sorun oluşturmaması için yapmam gerekiyordu. "Bir şey mi oldu?" diye sordu, omuz silkerek ona baktım, hiçbir şey umurunda değilmiş gibi boncukları ayırmaya devam ediyordu. "Davranışların hoş değildi. Bana bakışların ve dokunuşun. Ihm, biraz..." Devam edemedim, kelimelerim onun kahkahası ile bölünürken ona baktım. Başını geriye atmış, ellerini cama dayamış, mutlu bir şekildeydi. Gülüşünü durdurduğunda gözlerimizi birleştirdi, "Kim, böyle bir düşünceye sebep olduğum için özür dilerim. Senden ya da erkek arkadaşından hoşlanmıyorum." Söylediği içimin rahatlamasına sebep olurken neden öyle davrandığını sordum. "Kıskandım ama seni ya da birini değil, arkadaşlığınızı. Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum, beni hatırlamıyorsun bile." Kaşlarımı çatmış halde ona bakarken omuz silkti, son boncukları avucunun içine topladıktan sonra hızlıca renklerine göre koydu ve kasenin kapağını kapatarak aramızdan aldı.

"Melrose'a geldiğin ilk gece, babamın küçük pansiyon evinde kaldın. Sana kıyafet, yemek ve biraz içki verdim. Seninle arkadaş olmaya çabaladım ama yüzüme bakmadın."

Kasabaya geldiğim ilk gece zihnimde silik bir haldeydi, oldukça kötü ve yorgun olduğumu hatırlıyordum. Yemek yemiş, duş almaya bile halim olmayacak şekilde kendimi sıcak bir odada ve rahat bir yatakta bulmuştum. Kaldığım yerin Kimberly'nin babasına ait olduğunu sonradan öğrenmiştim fakat anılarımın silik kısımlarında Kimberly'ye ait hiçbir şey yoktu. "O gecenin ardından pansiyondan ayrıldın. Seni birkaç gün sonra Yeong'un yanında gördüm ve sonra Lu ile takılmaya başladın. Seninle birkaç kez konuşmak istedim ama hep beni geri çevirdin. Arkadaşlığınız giderek güçleniyordu ve ben hep uzaktan izliyordum. Sizin müzik grubuna girersem belki beni de aranıza alırsınız diye düşündüm, Yeong biraz daha ılımlıydı ama yine de beni kabul etmek konusunda pek hevesli değildiniz." Kimberly gözleri dolu bir halde konuşmaya devam ederken onun tüm arkadaşça çabalarını yanlış anladığım için kendime kızıyordum, uzanarak onun elini tuttum.

"Özür dilerim, arkadaş olmaya çabaladığının farkında bile değildim."

Başını sallayarak gülümsemeye çabaladı, yanağına süzülen yaşı elini hızlıca benim elimden çekerek sildi. "Lisedeyken kalabalık bir arkadaş grubum vardı, hepimiz kızdık. Iyi anlaşıyorduk, pijama partileri veriyorduk. Eğleniyorduk. Caitlyn'e karşı hislerime engel olamıyordum, ona bunu söyledim çünkü arkadaşlığımıza onu kandırarak devam etmek istemedim. Ondan duyduğum iğrenç ithamları dile getirmek bile istemiyordum. Seninle arkadaş olmak istedim çünkü bu kasabadan değildin, yepyeniydin ve düzgün bir şekilde dilimizi bile konuşamıyordun. Seni düşünceleri ile bana karşı hale getiremezler diye düşündüm." Caitlyn olarak kimden bahsettiğini biliyordum, kasabadaki tek fırının sahibi Cooper ailesinin kızlarıydı ve onunla birkaç selamlaşma  dışında pek konuşmamıştık. "Caitlyn sorunun benim bir kızdan hoşlanmam olmadığını, en yakın arkadaşı olarak onun hakkında böyle düşüncelerde bulunmamam gerektiğini söyledi." Kimberly elinde olmadan onun homofobik olmadığına dair korumaya geçerken gülümsemeye çabaladım, Caitlyn denen bu kızın aşk hakkında en ufak bir bilgisi ya da hissi olmadığına emindim.

Kimberly'den yeniden özür diledikten sonra provada görüşeceğimizi söyleyerek ayrıldım yanından, Jeongguk'u fotoğrafçıdan almak ve yemek için lokantaya götürmek istiyordum. Üç bina yandaki dükkana girmeden biri beni kolumdan tutarak çekiştirdi, Lu ara sokağa girmemizi sağladıktan sonra "Kimberly'nin yanında ne yapıyordun?" diye sordu, gözlerimi devirerek ona konuştuklarımızı anlatırken kaşları çatıldı. "Caitlyn ile aralarının bozulma sebebi bu muymuş? Cat herkese onun hırsız ve yalancı olduğunu söylüyordu, bu yüzden Kimberly'den hoşlanmıyordum." dedi Lu birden, onun söylediklerine kaşlarım çatılırken kasabadaki tüm bu muhabbetlerden ne kadar uzak olduğumu bir kez daha fark ettim. "Evet, neden onunla konuştuğumu öğrendiğine göre sevgilim ile yemek yemeye gidebilir miyim?" diye sordum Lu'ya, kahkaha atarak koluma girdi. "İlk geldiğin zamanlarda tek kelime konuşuyordun, kısa cümleler söylüyordun." derken benimle hem eğleniyor, hem de bu zaman içinde dilde ne kadar geliştiğimi övüyordu.

Jeongguk bir fotoğraf makinesine odaklanmış halde yüksek sandalyede, tezgahın arkasında otururken "Sevgilim." diye seslendim, bakışlarını makineden kaldırarak bana baktığında gülümsedim. "Taehyung, seni özledim." dedi dudak büzerek, makineyi tezgahın üzerine bıraktıktan sonra dolanarak yanıma geldi, kollarım beline dolanırken o da boynuma doladı kollarını ve bana sıkı bir şekilde sarıldı. "Ben de seni özledim, tavşan prens." dedim, onu yemeğe götürmek istediğimi söylediğimde yüzü aydınlandı, ceketini alıp geleceğini söyleyerek tezgahın arkasında kalan kapının ardında kayboldu.

Kısa bir bekleme anından sonra siyah ceketi ile birlikte göründü, arkasında yanında çalıştı Bay Dailen vardı, ona selam verdikten sonra kolumu Jeongguk'un beline doladım ve beraber ayrıldık dükkandan. Çok uzak olmayan lokantaya yürürken "Iyi misin?" diye sordu bana bakarak, başımı sallayarak onu onayladıktan sonra yanağını öptüm, "Ben iyiyim." dedim içinin rahatlaması için, gülümseyerek bana bakarken beraber lokantadan içeri girdik.

Bayan Hughes bizi gülümseyerek karşıladıktan sonra cam kenarındaki bir masaya oturmamızı söyledi, Jeongguk karşıma otururken ona gülümsedim. "Ah, çok acıkmış hissediyorum." diye söyle irken küçük bir çocuk gibiydi, bazen onu anlamakta zorlanıyordum, bu kadar karmaşık olması normal miydi? "Taehyung..." Ciddi bir şekilde adımı söylediğinde ona baktım, dili dudaklarının arasında gezindikten sonra önümüze yemekleri bırakaran kıza teşekkür etti. Gözlerim onun üzerinde gezinirken omuz silktim ve bir şey demesini bekledim.

"Benim hakkımda yazdığın romanını okudum."

'
hi from nana 🫐
bir sonraki bölüm final 😭





poison ivy' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin