{Hızlı yaşayıp genç ölmek için doğdum}
§
"Güneşin tam tepede olduğu anları severdi, başını gökyüzüne kaldırır ve gözlerinden yaşlar akana kadar onu izler, sonunda onun yakıcı gücünü kabullenerek pes ederdi. Kumsala bağdaş kurarak oturmanın ardından gözlerini kapatır, yaşlar son bulana kadar güneşin tenini kavurmasına izin verirdi. Eski hayatı, bu şekilde boşa harcanmayacak kadar güzeldi lakin eskiydi, üzerine beyaz örtülerini sererek birinin gelip kaldırmasını bekleyen eski bir konağa çevirmişti o günleri."
lord hermin, syf. 34
§
Son akortları kontrol etmenin ardından elimdeki siyah gitarı masanın üzerine bıraktım, yeşil gömleğimin kollarını dirseklerime kadar kıvırırken çervevesinin kahvrengi boyaları soyulmaya başlamış küçük duvar aynasının karşısına geçtim.
Siyah saçlarım benden bağımsız olarak kabarmış, kıvırcık tutamlar her yanı dağılmıştı. Ben bu görüntüden nefret ediyor olsam da yanımdan geçen insanların bakışları altında kalıyordum, ben de beğendikleri neydi, anlamak zordu.
Beş dakika sonra sahnede olmamı söyleyen kıza kaşlarımı çatarak bakarken "Ben işe yeni başladım." demenin ardından arkasını dönerek odadan çıkmış, beni şaşkın bakışlar ile kiremit rengi kapıya bakarken bırakmıştı.
Benim için anlam ifade eden şeyler bir elin parmağını geçmiyordu, saçlarımi düzeltmeye çabalamaktan vazgeçerek masanın üzerine bıraktığım gitarı aldım elime. Kiremit rengi kapı gıcırtı ile açıldı geriye doğru, sahneye ilerleyen kısa koridoru geçtim ve karanlık alandaki üç kişiye baktım. "Gitar hazır, Lu." dedim, bakışlarını bana dikerek ona Lu dememem gerektiğine dair bir şeyler söylemeyi bitirdi, gitarı alarak kontrol etmenin ardından köşesine yöneldi.
Sahnenin ortasındaki yüksek tabureye oturarak her seferinde nedenini bilmediğim bir şekilde kısalan mikrofonu düzelttim, Lu gitarını denemeye devam ederken Han davulları kontrol ediyordu, orgun başındaki Yeong ise sadece etrafa bakınıyordu.
Kasaba halkının doldurduğu bara bakarken buraya neden her gece gelmeyi sevdiklerini biliyordum, tüm gün aynı şeyleri yapmaktan sıkılmışlardı. Burada aynı içkileri içiyor, aynı masalara oturuyorlardü fakat ben, her gece farklı şarkılar söylüyordum onlara, hayatlarındaki tüm monotonluğu bitiren benim sonsuz şarkı listemdi.
Her gece gözlerimi mekanda gezdirir ve yabancı birini beklerdim, birinin beni ilk kez dinlediğinde gözlerinde beliren heyecanı seviyordum. Saf bir büyülenmiş ile parıldayan gözler, ah, beni bir mitolojik kahraman gibi hissettiriyor. Sanki onlar masum ve tuzağıma yakalanmış denizciler, ben onları sesim ile ölüme çekmiş Siren.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
poison ivy' taekook
Fiksi PenggemarBen Kim Taehyung, Jeon Jeongguk'u tanıyana kadar her şeye sahip olduğumu sanıyordum.