Baskın

24 2 0
                                    


Haydar gür bir sesle, "Arkadaşlar yarın sabah erkenden yola çıkalım askerler mutlaka bizi arıyordur. Etrafı bir kolaçan edelim," dedi. Sabahın erken saatinde uyandılar, tüfeklerini omuzlarına takarak atlarına bindiler. Kaldıkları yerin biraz uzağında ormandan çıktılar. Köylülerin koyunlarını otlattığı, meranın üzerinde yayla olarak kullanılan, taşlar üst üste konarak yapılmış, çok yüksek olmayan, derme çatma yedi sekiz civarında hayvan ağıllarının olduğu bir yere geldiklerinde ileride belli belirsiz seçilen insan siluet gördüler. Haydar, "Gelenler askerler olabilir," deyince bazıları ağılları kendine siper aldı. Bazıları ise atını son sürat sürerek ormanın içine girmeye çalışıyordu. Yarım yamalak görünen bu kalabalık atlarını hızlıca sürerek gittikçe eşkıyalara yaklaştılar. Onlar da atlarından inerek mevzi aldı. Askerlerle eşkıyalar karşı karşıya gelmişlerdi. Aralarında çok yoğun silahlı çatışma çıktı. Çıkan çatışmada kurşunlar vızır vızır eşkiyanın etraflarında dolaşıyordu. Askerlerin sayısı, eşkıyanın sayısından bir hayli fazlaydı, çok kötü bir şekilde sıkıştırılmışlardı.



Haydar karısına;



"Sen durmadan askerlere ateş et, önce biz ağıldan çıkalım. Kayalıkların arkasına geçtikten sonra biz ateş ederiz, sen o zaman ağıldan çıkıp yanımıza gelirsin. Hep birlikte ormana doğru kaçarız," dedi.



Gülizar kabul etti. Dağda kaldığı sürede çok iyi bir keskin nişancı olmuştu. Gülizar, Haydar'ın dediğini yaptı. Peş peşe tüfeğiyle ateş aştı, eşkıyalar kimisi iki büklüm koşarak sıçrayarak kayaların arkasına geçmeyi başardılar. İçlerinden sadece birisi yaralanmıştı. Haydar, kardeşi Mehmet'e hadi biz peş peşe askerlere ateş edelim. Gülizar yanımıza gelebilsin dedi. Askerlere ateş etmeğe başladılar. Gülizar tam ağıldan çıkmış, kayanın yanına doğru birkaç adım atmıştı ki acı bir feryat attı. Vurulmuş, boylu boyunca yerde yatmaktaydı. Kayanın arkasındaki eşkıyalar Gülizar bırakıp oradan uzaklaşmak zorunda kaldılar. Askerlerin bir kısmı da kaçan eşkıyanın peşine düştüler. Kovalamaca sonunda omzundan yaralı olarak bir eşkıyayı daha yakalamayı başarmışlardı.




Gülizar, acı içerisinde kıvranıyordu. Eli kanlar içindeydi. Kalçasından da kanlar akıyordu. Elinin tam ortasından ve kalçasından olmak üzere iki tane kurşun isabet etmişti. Akan kanlar elbisesinde geniş kan izleri oluşturmuştu. Bir süre sonra eşkıyalar kaçmış, tüfek sesleri susmuş, ortamı sessizlik kaplamıştı. Yüzbaşı Ethem, Gülizar'ın yanına gelerek ona tuhaf, derin, sıcak bir ifadeyle baktı. Karısına yardım edenin Gülizar olduğunu anlamıştı. Gülizar'ın yüzündeki ifadeden canının çok yandığı belli oluyordu. Askerler onun yarasından akan kanı durdurabilmek için gereken tedbirleri aldı. Gülizar ile birlikte yakaladıkları eşkıyayı da atın üzerine bindirip köye getirdiler. Köyde onları kağnı arabasına koyarak kasabaya doğru ilerlemeye başladılar. Gülizar acıdan inliyordu. Kalçasındaki ve elinde ki yaralardan, sarılmasına rağmen kanlar sızıyordu. Kan kaybından yüzünün rengi iyice soluk bir hal almış, halsiz düşmüş, titriyordu. Gözlerini kapatmış, yarı baygın bir haldeydi. Bir saat sonra kasabadaki hastaneye ulaşmışlardı. Gülizar'ın durumu daha ağır olduğundan ameliyat için ilk onu içeriye aldılar. Onu hemşireler aceleyle yaralarını sardıkları bezleri çıkarıp hemen ameliyata başladılar. Doktorlar uzun saatler süren ameliyatı başarı ile sonuçlandırdılar.



Ameliyattan çıktıktan sonra, üç hastanın yattığı odaya yerleştirdiler. Kapısının önünde iki tane asker duruyordu. Yüzbaşı Ethem eve gittikten kısa bir süre geçmişti ki olayları Zühre'ye anlattı. Zühre, Gülizar'ın yaralanmasından üzüntü duymuştu.



Zühre, "Gülizar'ı görmek isterdim."



Yüzbaşı, "Yarın hastanede gider görürsün."



Zühre," Onu görmeme izin verirler mi?" diye sordu.



Yüzbaşı "Bir şey diyeceklerini sanmıyorum." diye cevap verdi.


Bizim Köyün Toprakları (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin