Yüzbaşı çok zaman geçirmeden, askerler ile birlikte tüfeklerini omuzlarına takdı, dağdaki eşkıyaları aramak için yola çıktı. Yüzbaşı Ethem ne pahasına olursa olsun eşkıyaları bulmaya kararlıydı. Çevredeki köyleri ve arazileri dolaşmaya başladılar. Dağdaki çobanlarla konuştular ve uzun uğraşlar sonucu eşkıyaların hangi bölgede olabileceği konusunda az çok tahminden bulunmuşlardı.
Bu tahmin doğrultusunda onları yakalamak için çalışmalar yapmaya başladılar. Dağdakiler kendi köylerine gidip erzak alamadıkları için çevre köylerden ancak ihtiyaçlarını temin edebiliyorlardı. Bu da onların daha çok göz önünde olmalarına neden oldu.
Yüzbaşı Ethem ve askerleri eşkıyaların bulunduğunu düşündüğü çevredeki en yakın köye gidip, yerleşip beklemeye başladılar. Askerlerin bir kısmı sivil giyimli köyün içinde, diğerleri dağların arasındaki ağaçlık yerde gizlenmiş kendilerine verilecek emirleri beklemekteydi. Köyün kahvesindeki askerlerden birkaç tanesi köyün bakkalını görecek şekilde oturmuş giren çıkanı gözetliyordu.
Eşkıyalar aralarından köye göndermek üzere Yusuf'u seçtiler. Delikanlıya saç sakal tıraşı yaptıktan sonra üzerine temiz kıyafetler giydirip alış veriş yapacakları köye doğru yola çıktılar. Köyü bir süre izledikten sonra asker kıyafetli kimseyi göremeyince, Yusuf'u gönderdiler. Delikanlı köye doğru ilerlerken içinden bin bir çeşit korku geçiriyordu. "Ya köye girdiğim de jandarmayla karşılaşırsam, beni alıp götürürlerse hayatım boyunca hapisten çıkamam. Bizim için vur emri de çıkarmışlar korku içinde dua ederek yoluna devam etti. Köyün dışındaki evlerin bulunduğu yönden gelerek kahvenin yanındaki bakkala girdi, alışveriş yapmaya başladı. Orada bulunan sivil kıyafetli askerler, gelenin eli yüzü temiz pak olduğu için durumu anlayamamıştı. Kahvede bulunan köylülerden birisi askerlere, "Bu genç köyden değil," deyince askerler arka masada oturan yüzbaşının yanına giderek, "Bu gelen genç köyden değilmiş komutanım şimdi ne yapalım?" diye sordular. Yüzbaşı Ethem, "Bırakın alış verişini yapsın onu takip edip diğerlerine de ulaşırız," dedi. Askerler, "Tamam komutanım," diyerek tekrar masalarına oturdular.
Eşkıya alışverişini yaptıktan sonra köyün çıkışına doğru yöneldi. Köyün çıkışında atını bir yerlere bağlamış olmalıydı. Tedirgindi, etrafına bakınıyordu, telaş etmemeye çalışarak bir an önce uzaklaşmak istiyordu.
Yüzbaşı hiç acele etmeden elinde dürbünü onu gözetliyordu. O atına binip biraz uzaklaştıktan sonra, en iyi dört adamıyla eşkıyanın peşinden köyden ayrıldı. Eşkıyanın yerini öğrenmek için çok iyi bir fırsat yakalamışlardı.
Eşkıya, köyden ayrıldıktan sonra arkadaşlarının yanına geldi. Hep birlikte kayısı bahçelerinin arasından dere ile tepenin kesiştiği dar bir patika yol boyunca ilerlediler. Solda ormanlık bölgede onun biraz uzağında ise güneşin ışıklarının üzerine düşmesiyle boz rengi daha parlak bir hal almıştı. Eskiden yanardağ olduğu belli olan kül renginde çok büyük bir dağ vardı. Onun yan tarafında sıralı kara dağ zinciri uzamaktaydı.
Askerlerin komutanı, kısık bir sesle; "Atlarınızı hızlı sürmeyin, gürültü yapmamaya çalışın, aramızdaki mesafeyi koruyun," dedi. Mesafeyi korumadan acele eden askerlere kızıyordu. Beş kilometre kadar sonra ormanın derinliklerinde, eşkıyaların barınabileceği gibi birkaç mağaranın olduğu bir yere gelmişlerdi. Askerler eşkıyaya görünmemek için çok dikkatli davranmaktaydı. Askerler, "Komutanım eşkıyanın yerini tespit ettik."
Yüzbaşı;
"Yarın köyde kalan askerlerle birlikte gelir baskın yaparız. Karanlığa kalmadan köye dönelim." diye emir verdi.
Dağdakiler akşam saatinde, ateş yakmış, derenin kenarında topladıkları dağ kekiğinden çay demlemiş içiyorlardı. Fakat Haydar'ın içinde bir huzursuzluk vardı. Akşam karanlığı iyice çökmüş, yaktıkları ateş sönmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Köyün Toprakları (Tamamlandı)
Ficção HistóricaBu kitabın bir bölümü gerçek, bir bölümü kurgu olarak yazılmıştır. Yüzbaşı, "Daha sonra içerim, seninle konuşmak istediğim bir şeyler var" dedi. Zühre heyecanlanmıştı, kalbi hızla atmaya başladı fakat bunu belli etmek istemiyordu. Üzerindeki elbisey...