taste of your own medicine
Jimin gözlerini açıp üst ranzanın tabanına baktı. Başka bir 12 saat daha geçti. Bugün ramen yemek yerine gidip bir sandviç mi alsam? Acaba Bay Sohn kateteriyle*¹ nasıldır; öğlen zar zor idrar çıkarmıştı, torbanın yarısı bile dolmamıştı. Tanrım, hepsini süzüp boşaltmam gerek, sanırım diüretiklerini arttırmam gerekiyor belki de furosemid*² yerine torsemid*³ kullanmalıyım. Umarım Karla MR*⁴ işini halletmiştir, ugh o MR'a gerçekten ihtiyacım var. Eğer yine olmadıysa, ahh.... Ne yaparım bilmiyorum. Merak ediyorum da MR neden tabut gibi olmak zorunda ki- demek istediğim hastaları klostrofobik oluşlarından ya da panik atak geçirmelerinden dolayı suçlamıyorum. Umarım Mia Potasyum IV'ün üstesinden gelebiliyordur. Potasyumun süzülmesi neden bu kadar fazla zaman alıyor ki? Ya da anlamıyorum neden Potasyum hapları bu kadar büyük olmak zorunda ki, zavallı şey. Eğer sadece direkt yutabilseydi o iki saatlik yanmayı yaşamazdı. Haha muzlar, sıvıyla beslenmek yerine bir sürü muz yiyebileceğini sanması tatlıydı. Sevimli. Keşke bu kadar kolay olsaydı. Jimin'in zihni 20 dakikalık kestirmesi ardından gözlerini açışının henüz ikinci saniyesindeyken hastalarıyla doluşmuştu. Bu bir saatlik öğlen molası ardından hastalarına yapması gereken müdahaleler üzerine stresle düşünüyordu, ta ki birinin hapşırdığını duyana kadar.
Soluna baktığında masaların birinde çalışan Jungkook'u gördü. Jungkook masada duran bardağına uzanıp kafasına diktiğinde boş olduğunu fark etti, kafasını neredeyse 180 derece geriye doğru esnetirken dibinde kalan tüm kahveyi içmeye çalışıyordu.
"İyi yaşa," ayaklanıp ranzanın alt katından kalkarken sessizce söyledi Jimin.
"Ah. Hey... teşekkürler." Jimin'in uyanık olduğunu görünce hafif irkilerek yanıtladı Jungkook.
"Üzgünüm uyandırdım mı?"
"Ah, hayır. Uyanıktım zaten."
"Peki," cevabı ardından difüz aksonal yaralanma hakkındaki kitabını okumaya devam etti Jungkook.
Jimin ranzadan kalktıktan sonra kendi masasına çekmecesinden bir kutu ramen almak için ilerlemişti. Jungkook'un masasından kalkıp boş bardağını çöpe fırlattıktan sonra tek bir kelime dahi etmeden odadan ayrıldığı sırada, Jimin su sebilinden ramenine sıcak su dolduruyordu.
Jimin, Jungkook'un masasına baktığında kitabınının sayfalarının ve masa lambasının hala açık olduğunu gördü. Omuz silkti. Tuvalete gitmiş olabileceğini düşündü- kardiyolog daha az umursamalıydı. Odanın ortasındaki ortak kullanılan yuvarlak masada yerini alıp emaillerini okurken rameninin hazır olmasını beklemeye başladı.
Emaillerine yanıt veriyordu ki masada kibarca önüne konan kahve bardağını gördü. Starbucks ya da başka lüks bir marka değil, koridorun sonundaki kahve otomatından doldurulmuş karton bir bardaktı. Jimin kafasını kaldırıp baktığında Jungkook çoktan yerini almış tazelediği kahvesini içiyordu.
"Ah, teşekkürler," Jimin kahvenin kendisine ait olduğunu doğrulamak ister gibi etrafa göz atmıştı, her ne kadar içerde başka kimsenin olmadığını bilse de. Sadece, Jungkook'un ona karşı... kibar bir davranışta bulunmasına şaşırmıştı.
"Önemi yok. İhtiyacın olduğunu düşündüm." Jungkook, oturduğu yerde Jimin'e dönmeden ilgisizce yanıtladı. Dinlenme odasına geldiğinde Jimin'in uyuyakaldığını görmüştü, derin bir uykudaydı, horluyordu ve ağzı açıktı. Bu kadar tatlı gözükmesi sinir bozucu derecede tatlıydı. Kimse uykusunda horlarken tatlı olmamalıydı. Jungkook, ondan haz etmeyen meslektaşının(ya da o öyle sanıyodu) bu kadar tatlı gözüküyor oluşundan nefret etmişti. Jimin'in bu denli derin uyuyor oluşundan ne kadar yorgun olabileceğini tahmin edebiliyordu. Hastanede işler ne durur ne de seyrekleşirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a Dose of Salt
FanfictionJIKOOK Park Jimin; ünlü Kardiyolog, bir dahi, medikal deha, hastanedeki en iyi cerrah. Kibar, arkadaş canlısı, yakışıklı ve sabırlı. Ve bunların yanında hastane yöneticisinin oğlu. Fakat bunu henüz kimsenin bilmesine gerek yok. Çünkü şimdiye kadarki...