two truths and a lie
W mekanındaki partı aşırı abartıydı. Gurmelerden tam not alacak yiyeceklerle donatılmış büyük masa, içerisinde bir sürü çeşit barındıran bir açık büfeydi ve özellikle bu gece için hazırlanmış özel kokteyller bulunduruyordu. Harika şarkılar çalıyor, birbirinden güzel konuklara misafirlik ediyordu. Mükemmel bir partiydi ve Jimin'in randevusu daha da mükemmeldi.
Choi Minho uzun, yakışıklı ve kesinlikle muhteşem biriydi. Hyungsik arkadaşının 10/10 olduğunu söylerken yalan söylememişti. Bu yüzden Jimin neden şu an alışveriş merkezi CEO'su ile kolkola bu partide bulunduğu için suçlu hissettiğini anlayamıyordu. Bu tuhaf ve rahatsız edici hissi üzerinden atıp gülümsemeye ve Minho'yla konuşmaya devam etmeye çalıştı. Taehyung ona baktığındaysa, kocaman gülümsemişti ve Jimin de karşılığında gülümsedi. Taehyung en yakın arkadaşıyla çift randevusuna katıldığı için oldukça heyecanlıydı. Bunu yapmayalı epey olmuştu.
Hyungsik ikiliyi herkes ile tanıştırmıştı ve herkes, iki doktorun büyüsüne kapılmıştı. Taehyung daha hareketliyken Jimin daha çok kendi kendine veya Minho ile takılıyordu. Taehyung doğuştan partiler için neşe kaynağı sayılacak bir enerjiye sahipti. Partileri ve sosyalleşmeyi ne kadar sevdiğini neredeyse unutmuştu. Ve Jimin arkadaşını güzel vakit geçirip tekrar eskisi gibi mutlu olduğunu gördüğüne mutluydu. Öyle gözüküyordu ki, Taehyung geçen yıl hayatının belli bir noktasında ışığını kaybetmişti. Jimin sırf bu yüzden Seokjin'den nefret ediyordu. Seokjin'i sevmek öyle ki en yakın arkadaşının hayatını berbat etmişti ve Jimin, Taehyung'un artık gülümsüyor oluşuna minnetardı. Her ne kadar arkadaşının gülüşünün birazcık sahte olduğunu bilse de.
Olmuyorsa yalandan oluyormuş gibi davran, demişler.
Minho'nun anlattıklarına gerçekten ilgi duyuyormuşçasına 'oh' 'hm' gibi tepkiler verirken, Jimin'in yapmaya çalıştığı şey de tam olarak buydu işte.
~
Eve dönecek olursak. Jungkook okumakta olduğu 'Nörotravma ve Omurganın Yoğun Bakımı' üzerine yazılmış kitabı kapatıp garip yüksek sesler eşliğinde kemiklerini kütletti. Son iki saattir kitabına kafasını gömdüğünden geçen zamanı fark edince şaşırdı. Jimin'e, çin mutfağından bir şeyler sipariş edip evinde araştırma yapıp yapmak istemediğini sorduğunda Jimin 'meşgul' olduğunu söylemişti, bu yüzden Jungkook yapacak daha iyi bir şeyi olmadığından kendi kendine ufak bir araştırma yapmıştı.
Kitaplar, dosyalar, tonlarca kağıt saçılmıştı masaya öyle ki, masanın üstünü göremiyordu. Bir süreliğine masasına bakıp toparlamalı mı, yoksa daha sonra çalışmak isterse diye olduğu gibi bırakmalı mı her şeyi, bunu düşündü. Nihayetinde toplayamayacak kadar yorgun olduğunu fark edip masayı olduğu gibi bıraktı.
Jungkook duş alıp uyku kıyafetlerini, yalnızca boxerdan oluşuyordu, giyince saçları hala ıslakken boydan ayna karşısına geçti.
"Hey. Şey, Ari'nin dileğini hatırlıyor musun?"
"Jimin. Haha Ari'nin ne dediğini hatırlıyor musun? Hani şu dileğini?"
"Hey. Ne zaman müsaitsin? Bi ara dışarı çıkmalıyız." inleyip suratını avuçladı Jungkook. Daha önce araştırma sonrası bara gittikleri geceler olmuştu. Bu seferkini özel kılacak olan neydi ki??? Bakışlarını aynaya çevirip tekrar denedi.
"Jimin. Seni dışarı çıkarmak istiyorum. Gerçek bir randevuya. Ne zaman müsaitsin?"
"Hey bence Ari'nin bize söylediklerini yapmalıyız. Dileği buydu. Hatırladın mı? Dışarı çıkmalıyız. Tıpkı bir randevu- UGHHHHHH"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a Dose of Salt
FanfictionJIKOOK Park Jimin; ünlü Kardiyolog, bir dahi, medikal deha, hastanedeki en iyi cerrah. Kibar, arkadaş canlısı, yakışıklı ve sabırlı. Ve bunların yanında hastane yöneticisinin oğlu. Fakat bunu henüz kimsenin bilmesine gerek yok. Çünkü şimdiye kadarki...