(Yoon Jaehyuk ömrüm müsün çocuk? Jaehyuk seni çok seviyorum çok! Treasure kitabında bunu sormam saçma biraz ama aranızda Treasure'ı tanıyan var mı? Yoksa sadece kitap okumak için mi okuyorsunuz?)
Dün gece söyleyememiştim ama kahvaltıda babamdan kredi kartımı yenilemesini istedim. Yapacağını ama şimdi uygun olmadığını söyledi. Babamla beraber arabaya binip okul yolunu tuttuk önce. Arabada babamın markasından olan kutuyu gördüm.
-Woah! Bu ne? Arabada kutu bırakmazsın. Dedim ve açtım.
-Numunelerden biri. Dün eve dönerken inceleme fırsatı buldum.
-Benim olabilir mi? Diye sorarak babama döndüm.
-Olsun bakalım.
-Woaaah! Baba harikasın. Dedim ve eski telefon kılıfımı çıkarıp yenisini taktım. Havalı duruyordu. Kutusu ve eski kılıfımı orada unutup okula varınca arabadan indim. Sınıf başkanı ile beraber varmıştık okula. Cha İjoo. Beyin kız. Okula bile elinde test kitapları ile giriyordu. O da varlıklı bir aileden geliyordu. Annesi ülkenin güçlü kadınlarındandı. Bir avm sahibiydi. Aynı zamanda bir çok özel okulun sahibiydi. Babası yoktu. Hiç olmamıştı. Annesi ona hamileyken bir cinayete kurban gitmiş ama cinayetin dosyası zaman aşımına uğrayıp kapanmıştı. Okul ceketimi ufaktan bi silkeledikten sonra adım seslendi.
-Taewook! Günaydın.
-Sana da. Dedim. Baekho gelmişti. Başka bir şey konuşmayıp okula girdik. Sınıfa gidip oturmuştuk. Bizden bir süre sonra Jongchan geldi. Hemen önüme kendi masasına oturdu. Yanımda pencere kenarında oturan Baekho'ya baktım. Sonra önüme dönüp Jongchan'ın masasına vurdum.
-Yha! Düş peşime. Dedim ve önümde bağladığım kollarımı ayırıp önden ilerledim. O da ardımdan geldi. Okuldakiler onları duymuş olmalı ki biz ilerledikçe fısıldaşıyorlardı. Müsait bir yere gidince arkamı döndüm.
-Dün neredeydin?
-Ne yapsaydım? Somi-
-ZATEN HEP BERABER GİDECEKTİK!
-Wook-ah! Bak! Artık sıkıldım tamam mı? Kavga etmekten dövüşmekten usandım. Aileme bakabilecek tek erkek benim. Okumaktan başka seçeneğim yok. Dediğinde yüzüne okkalı bir yumruk geçirdim. Sonra bir elimi cebime koyup diğer elimle yakasını kavradım.
-Okul mu okumak istiyorsun? Sen? Komik şakaymış. Bir daha yapma. Diyerek yakasını bıraktım.
-Peki. Oku bakalım okulunu. Eğer bunun altından bizim aleyhimize bir şey çıkarsa...sana evrendeki tüm okulları dar edelim. Dedim ve omzunu patpatlayıp yanından geçip gittim. Sınıfa geldiğimde Midam ve Woosang da gelmişti. Öğretmen kürsüsüne gidip koca bir tokat attım.
-YHA! Eğer içinizden birinin...Park Jongchan ile ittifak kurduğunu görürsem. Sizi pişman ederim. ANLADINIZ MI?
-Yha Sang Taewook! Yerine geç. Dediğinde yanıma baktım. Sınıf başkanı gelmişti. Onu biraz süzdüm. Sonra dönüp tekrar sınıfa baktım. Jongchan gelip önüme oturmuştu. Ben de gidip sırama oturdum. Sonra gün ve ders başladı. Öğle arasında yemeğe indiğimde sıranın çok uzun olduğunu gördüm. Önümdekine baktım. Bu çocuk yan sınıftaki çocuktu. Geçen sene en zeki erkek öğrenci seçilmişti. Ayak işlerimi yapabilecek bir ezikti. Ensesinden tutup çektim.
-Oradaki masada seni bekleyecem. Bana güzel bir tepsi hazırla. Dedim. Korkudan aklı çıkmıştı. Hemen başını tamam anlamında salladı. Bahsettiğim masaya gidip onu bekledim. Bana tepsimi hazırlayıp önüme getirdi. Sonra kendisi için tekrar sıraya geçti. Kendim yemeye başlamıştım. Midam, Baekho ve Woosang da geldi ardından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRUE ANGELS WOULD BE RUDE
FanfictionVücudu titriyordu. Yarı ölüydü şimdilik. Benim de üstümde kanlar oluşmuştu. Yavru köpek gibiydi. Ben ise şaşkın ve endişeliydim. Şaşırmış ve afallamıştım...