(Ben seni sabah akşam izlerim sen sadece gül. Ve tüm dünya sussun sen sabah akşam "Aigoooo" de. Lütfeeeeennn😭😭😭 aşığım sana aşığım. Deli gibi aşığım sanaaaaağağağ😭😭😭 seventeen abilerime söyleyecem seni bir sarsın sarmalasın. Kaçırsınlar seni :"))
Ortamı terk ettikten sonraki tüm derslere girmiş tüm gün İjoo'nun korkusunu izlemiştim. Evin kapısını çaldım. Kapıyı açar açmaz ona sarıldım.
-Ne oldu?
-Çok yoruldum bugün. Yorucu bir gündü. Dedim. Beni kendinden uzaklaştırıp saçımı okşadı. Sonra elimi fark etti.
-Taewook! Bu ne? Yine kimi yumrukladın?
-Sinirimi bozdular.
-Ama sinirlerini kontrol etmen gerek.
-Benim hakkımda ileri geri konuştular ama.
-Onları babana söylemelisin.
-Ama istemiyorum. Babasına sığınıyor diyorlar.
-Bırak söylesinler. Başını yakacaklar. Dediğinde omuzlarımı silkip odama gittim. Yemek yerine biraz abur cubur yiyip kaku ile bahçede oyun oynadık. Akşam olmuştu. Birden telefonuma mesaj geldi. Elime alıp baktım.
Cha İjoo:
Taewook. Acilen yardımına ihtiyacım var. Lütfen bana yardım et. Şimdilik kaçabildim. Peşimden geliyor. Annemin AVM'sindeyim.*Adres*
Mesajı okuyunca gidip gitmemek arasında kaldım bir süre. Sonra hızlıca ceketimi giyinip telefonumu aldım ve koşa koşa evden çıktım. Babam oturma odasında gazete okuyordu.
-Nereye?
-Bir arkadaşa uğramam lazım baba. Acil.
-Birazdan arkadaşımla yemeğe gitmek için hazırlanacaksın unuttun mu?
-Yetişirim. Dedim. Sonra evden çıktım. Konum attığı avm'ye doğru büyük ve hızlı adımlarla yürüdüm. Vardım. Ama kapatılmıştı. Demek ki İjoo'yu içeri kilitlemişti. Lambalar kapalıydı. İçeri girmenin bir yolunu aramaya çalıştım.
-Babamın malı mı be? Dedim ve yerden aldığım taşı cam kapıya fırlattım. Kapı kırılmış sadece çerçevesi kalmıştı. İçeri girdim. Bir yerde minik bir ışık gördüm. Feneri olan biriydi. Ya annesi ya da güvenlik görevlisiydi. Topuklu ayakkabı sesini fark edince annesi olduğunu yine kaçtığını anladım. Kapşonumu yüzüme çekip bağcıklarını çektim. Sonra koşa koşa İjoo'yu aradım. Bir üst kata daha çıkıp pencereden bakındım. Yangın kapısından çıkan annesini görünce seslendim. İjoo'yu aramak için seslendim. Fazla uzaktan gelmeyen bir sesle karşılık verdi bana. Telefonumun flaşını açıp etrafa bakına bakına yürüdüm. Avm'nin içindeki mağazalardan birindeydi. Hemen yanına gittim. Başını kaldırdım. Yerde kan revan içindeydi. Saçını yüzünden çektim. Kolumu tutup acı ile ahladı.
-Ne yaptı?
-Karnımı...karnımı kesti. Dedi. Sesi pek çıkmıyor fısıldıyordu.
-Bıçakladı mı?
-Sadece kesti. Dedi. Telefonu elime alıp onu kucakladım. Yangın çıkışından Avm'yi terk edip koşa koşa yakındaki taksi durağına gittim. Bir taksiye bindirip ilk günki gibi en yakın hastaneye gitmesini söyledim. Elimi tuttu sıkı sıkı. Ağlamasının içinden sadece "Ölmek istemiyorum" dediğini duydum. Kanım dondu. Bir anne çocuğuna nasıl bunu yapardı. Nasıl bu kadar acımasız olabilirdi bir insan. Tuttuğu elimi kapatıp ben de elini tuttum.
-Hastaneye gidiyoruz işte sus. Konuştukça kan kaybediyorsun. Dedim. Hastaneye varınca taksi şoförünün yardımı ile onu sedyeye taşıdım. Taksiciye ücretini ödeyip onu gönderdim. Sonra babam aradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRUE ANGELS WOULD BE RUDE
FanfictionVücudu titriyordu. Yarı ölüydü şimdilik. Benim de üstümde kanlar oluşmuştu. Yavru köpek gibiydi. Ben ise şaşkın ve endişeliydim. Şaşırmış ve afallamıştım...