(Yoon Jaehyuk. Sen benim elma şekerim misin? Bebek bebek ayy bakın şuna bebek buuu elini nasıl yummuş öyle yeni doğan bebekler gibi😍)
Arabadan hızla inip evin kapısını çaldım. Babam da ardımdan ağır ağır geliyordu. Dami kapıyı açtı. İçeri girdim. Dami babamı selamladıktan sonra babam bana doğru döndü.
-İjoo'nun seni geliştirmesine izin ver. Onu koruyup kolla. İş birliği yaparken iyice gözüne girmemiz gerek. Aranız iyi olursa bizim ilişkimizi de iyi etkiler. Anladın mı? Dedi. Ağzımı araladım ama bir şey demedim. Tejrar ağzımı kapadım. "Anladım" diye kestirip atmıştım. Ben onu zaten koruyorum hem de annesinden, demek isterdim ama lafım ağzımda kalmıştı.
-Ne oldu?
-Hiç...babam sadece sınıf arkadaşımın annesi ile iş birliği yapacak.
-Aigoo okulda dedikodular çıkacak diye rahatsız mı oldun sen? Senin için zor olacak. Dedi. Başımı olumlu anlamda sallayıp elimi karnıma koydum. Yine sevimlilik yapma vaktiydi.
-Damiiii karnım kurt gibi gurulduyor. Bana ne yemek yedirirsin? Dedim. Başımı yana yatırıp gülümsedim.
-Sana mandu yaptım. Hamurunu kendi ellerimle açtım.
-Yaşasııınn! Dedim ve mutfağa koştum.
-Elleriiin! Diye uyarınca durdum. Gidip üstümü değiştirdim ve ellerimi yıkadım. Sonra sofraya oturdum. Babam da gelmişti.
-Dami. Bugün elimi duvara çarptım acıyor. Sen bana yedirir misin? Diye sevimlilik yapmaya devam ettim. Küçüklüğümdeki gibi onun elinden yemek istiyordum. Sanki o yedirince yemeğin lezzeti artıyordu. İzin ister gibi babama baktı. Babam da bana göz ucu ile bakıp gözleri ile uyardı. Anlamammakta ısrar edince de sözlü olarak ifade etti.
-Erkek adam elini vurdu diye böyle mızmızlanır mı? Dami zaten tüm gün yoruluyor. Bir de ona yemek mi yedireceksin. Terbiyesiz. Dediğinde dudak büzüp kendi tabağıma baktım.
-Tamam be! Diye söylenip kendim yedim. Dami de hemen uzaklaşmıştı. Akşama kadar odamda bilgisayarın karşısında oynamış zamanımı öyle öldürmüştüm. Aklıma bir fikir gelince mutfağın yolunu tuttum. Muz ezip balla karıştıracaktım. Sonra da yiyecektim. Bu tarifi yapmak için kollarımı sıvayarak aşağıya indim. Dami yemeğini yiyordu.
-Acıktın mı?
-Hayır hayır. Kalkma sen. Ben yapacağım.
-Yapabilecek misin?
-Yapacam. Dedim ve muzları alıp soymaya başladım. Kolay gidiyordu. Ezerken biraz sorun çıkarsam da onu da bitirmiştim. Balı da muzun üstüne süzüp karıştırmaya çalıştım. Karıştırırken biraz zorlandım. Ama iyice karıştığına emin olunca masaya oturdum. Dami yemeğini bitirmiş bulaşıklarını da yıkamıştı. Gelip yanıma oturdu ve tabağımı önüne çekti.
-Aigooo güzelce karıştırmamışsın ki! Dedi ve bir de o karıştırdı. Üstüne süt ekleyip daha yumuşak bir kıvama getirdi. Bebek maması gibi olmuştu. Sonra kaşığı doldurup "Aaaa" diye beni uyardı. Gülüp ağzımı açmıştım. Beni kendi elleriyle besliyordu. Ses etmeden kendi oğlu gibi tüm tabağı yedim.
-Senin elinden yiyince daha tatlı oluyor. Dami seni seviyorum. Dedim ve kafamın üstünde kocaman bir kalp yaptım. Güldü. O da parmakları ile küçük bir kalp yapıp bana gönderdi. Kaku yanımıza gelip havlamaya başladı.
-Kıskandın mı? Dedim ve başını okşadım. Kaku da peşimden gelince odama çıktık. Yine yatağıma uzandı. Ben de yanına uzandım. Karnını okşarken bir çok düşünceye dalmıştım. İjoo'ya ne yapacağımı, bu iş birliğinin iyi olup olmayacağını...daha nicelerini düşünmüştüm. Sonra kaku'yu ve Dami'yi uğurlayıp uyudum.
Sabah okula gittikten sonra günüm başlamıştı. Okula gitmeden önce yarı uyur bir vaziyetteydim. O kısmı günden saymayalım. Okula gelir gelmez günümün başlamasının sebebi kavgaydı. Yan sınıftakilerin benim hakkımda ileri geri konuştuğunu duydum.
-Neredeler?
-Tuvalette. Dedi Baekho. Ellerimi cebime koyup tuvalete doğru yürüdüm. Woosang ve Baekho'da arkamdan geliyorlardı. Midam da ortalıkta yoktu. Elimi kullanmadan tuvalet kapısına tekme atarak girdim içeri. Çıkan gürültü ile gözleri yine üstüme toplamıştım. Arkamı döndüm. Woosang'a bakıp başımla kapıyı gösterdim.
-Kapat. Dedim. Daha adını bile bilmeyecek kadar umrumda olmayan çocuğun üstüne yürüdüm. Dibine gelmiştim. Gerilemiyordu ya da çıkıp gitmek istemiyordu. Yani hem suçlu hem güçlüydü. Yakasını tutup kafa attım. Yere düştü. Ayağa kalkıp o da bana yumruk attı. Bu sefer ben yere düşmüştüm.
-Tutun şu piçi. Dedim. Baekho ve Woosang kollarından tuttu. Yumruklamaya başladım. Düşmüyordu ya da kaymıyordu. Onu tuttukları için bana karşılık da vermiyordu. Tüm stresimi atana kadar yumruklama kararı aldığımda yumruğum havada kalmıştı. Dönüp bu cesur yüreğe baktım. İjoo'ydu.
-Onu revire götürün. Sen de düş peşime. Dedi. Lavabo boşaldı ve bu herifi de revire götürdüler. Tuvalet kapısına ilerleyip kapıyı tekrar kapattım. Terlemiştim. Nefes dengem o anlık sinirle bozulmuştu. Yediğim tek yumruk yüzünden dudağım da sızlıyordu.
-Senin derdin ne?
-Kavga etme. Başını yakacaksın.
-Bu seni ilgilendirmiyor ki!
-Öğrenci konseyi başkanıyım ben. Görevim bu.
-Korktuğun için yaptığını hepimiz biliyoruz. Görevmiş?
-Evet. Korkuyorum. Seni iyi bir öğrenci yaparsam beni yakmazsın. Böyle düşünüyorum.
-Ah işe bak! Sen böyle yaptıkça daha çok yayasım geliyor. Dedim. Yutkunup gözlerini kaçırdı. Üstüne yürüdüm. Bir adım gerileyip nefesini tutmuştu.
-Merak etme. Haddini bildiğin sürece kimseye söylemem. Ama haddini bildiğin sürece. Dedim ve arkamı dönüp orayı terk ettim. Ders sırasında öğretmen beni ve İjoo'yu çağırmıştı. Öğrenci konseyi başkanı olduğu için benim ağzımdan çıkan her şeyi not ediyordu.
-Üfff hak etmeseydi vurmazdım be ne kadar uzattınız. Ben gittim. Babama söylerim okula bağış yapsın. Dedim. Kalkıp gittim. Para...her şeyi çözerdi. Derse tekrar girmeyip bahçeye çıktım. Fazla geçmeden İjoo belirdi yanımda.
-Yha! Burası okul. Senin paran burada geçer mi sanıyorsun?
-Geçti bile.
-10 sayfalık özür mektubu yazman gerek. Cezan bu.
-Yaz o zaman.
-Ben değil Sen!
-Ben mi yapayım? Diye imalı imalı baktım ona.
-Evet. Sen yapacaksın. Sınıf arkadaşın ve öğrenci konseyi başkanı olarak emrediyorum. Rehberlik odasına gidip cezanı yap.
-Ooooo...anlalışan pek umrunda değil. Herkesin öğrenmesi. Değil mi? Dedim ayağa kalkıp. Gözlerini kapatıp dudaklarını sıktı. Sonra kafama güzel bir şaplak yedim. Sert ve başımı döndüren sert bir şaplak yemiştim kafama. İjoo'dan.
-Düş peşime SERSERİ HERİF! Diye kravatımı tutup arkasından çekiştirdi. Rehberlik odasına gelince beni oturtup önüme kağıt kalem verdi ve başımda bekledi. Şoku üstümden atamıyordum. Bildiğin dayak yemiştim. Ömrüm boyunca babam bile vurmamıştı bana. Başımda bekledi. Bir iki kağıt yazdım. Elim titriyordu. Kalemi bastırıp kırdım.
-Zoruna mı gitti? Senin paran burada geçmez dedim sana. Yaz. Devam et. Dedi. Dişlerimi sıkıp sinirden güldüm. Masanın üstüne bıraktığım telefondan mesaj geldi.
Babam❤:
Okul çıkışında takım elbiselerini giyinip şirkete gel. Askerlik arkadaşım amerikadan geldi. Aile yemeği yiyeceğiz. Kendisi avukat. Yaptığın kavgalardan söz açılmayacak şekilde efendi ol. Anladın mı?Mesajı okuyup daha da sinirlendim. Kalemi masanın üstüne vurarak bıraktım. Nereye gittiğini bilmeden fırladı.
-Yha! Düzgünce cezanı yerine getir. Sen bana karşı mı geliyorsun? Dedi. Ayağa kalkıp bileklerinden tuttum. Az önce oturduğum sandalyeye onu oturtup ellerimi yanlarına koydum. Yüzüne yaklaşıp son sözümü söyledikten sonra ortamı terk etmiştim.
-Bittin kızım sen...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TRUE ANGELS WOULD BE RUDE
FanfictionVücudu titriyordu. Yarı ölüydü şimdilik. Benim de üstümde kanlar oluşmuştu. Yavru köpek gibiydi. Ben ise şaşkın ve endişeliydim. Şaşırmış ve afallamıştım...