fifteen

2.2K 214 104
                                    

Episode fifteen,  first lesson

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Episode fifteen, first lesson

"Atamıyorum ama ben bunu!" Diye bağırdım kenarda durmuş beni alayla izleyen Taehyung'a doğru. Yaklaşık bir saattir basketbol sahasındaydık, bana göstermiş olduğu gibi atmaya çalışıyor olsam dahi hiçbir atışımın sonu pota ile buluşmuyordu. Top bir kere olsun potaya yaklaşmamıştı bile. Her zaman yerle buluşuyor, yerin birkaç santim üstü dışında yukarıya çıkamıyordu.

"Yanlış atıyorsun çünkü." Dediğinde kaşlarımı hafiften çattım, topun peşinden ağır adımlarla yürümeye başladım.

"Hayır, gösterdiğin gibi atıyorum."

"Ben öyle mi gösterdim?" Sorusunu yanıtlamak adına başımla onayladım onu, ardından yere doğru eğilip topu aldım. "Yani ben sana karpuzu kamyona koyması için karşısındakine doğru atan amcalar gibi top atmanı söyledim?" Kurduğu cümle bir an o kadar karışık geldi ki, anlayabilmek adına birkaç saniye düşünmek zorunda kaldım. Cümleyi sonunda anlayabildiğimde başımı olumsuz anlamda salladım. Pekala, tam anlamda gösterdiği gibi atamıyor olabilirdim ama en azından ona yakın atmaya çalışıyordum.

"Hayır, öyle söylemedin. Ayrıca ben öyle atmıyorum."

"Evet, kesinlikle."

"Sen o amcaları nereden bilebilirsin ki? Evinizde kirlenmeyen beyaz koltuk bulunuyor sizin." Diye mırıldandım gözlerimi devirip. Şu anda evlerindeki kirlenmeyen beyaz koltuklara kafayı takmışım gibi bir izlenim bırakmış olsam bile bu pek umrumda olmamıştı. Her konuşmamızda o koltukları mutlaka bir kez anmaya başlamıştım ve bu hoşuma gitmiyor da değildi.

"Evimizdeki beyaz koltukları çok sevdin herhalde." Dedi alayla.

"Hayır, yani belki." Dediğimde güldü, bense hafifçe kaşlarımı çatıp onu izlemeye başladım. Gülerken daha da yakışıklı görünüyor, dudakları kareye benzer bir şekil alıyordu ve ben bunu çok seviyordum. Onun nasıl bu kadar mükemmel olduğunu anlamlandıramıyordum, bu hiç normal değildi. Anlamlandıramamayı bir kenara bıraktıktan sonra boğazımı temizleyip konuştum tekrardan. "Gülme, konumuz bu değil. Dediğim gibi, karpuzu kamyona koyması için karşısındakine doğru atan amcaları bilemezsin."

"Zenginiz diye hemen cahil yaptın."

"Yani zengin olduğunu kabul ediyorsun?" Diye sordum. Sırıttı.

"Fakir olduğumu söylesem inanır mıydın?"

"Hayır."

"Gerçekten çok değişiksin." Diye mırıldanıp bana doğru adımlamaya başladığında nedensize kalbimin ritmi değişiyordu. Kısaca etrafa göz gezdirdikten sonra tam karşımda durduğunda ona baktım. "Topu bana ver." Dediğinde bir şey söylemeden başımla onaylayıp elimdeki topu onun ellerine teslim ettim. Topu elimden aldığı gibi ilgi alanıma asla girmiyor olduğundan ne olduğunu anlayamadığım hareketlerle potaya doğru ilerleyip, sonrasında bir kerelik bir zıplamayla topu potadan geçirdi. Nasıl böyle basketbol oynayabildiğini gerçekten anlamamama rağmen bir yandan da hak veriyordum bu yeteneğine. Tanrı böyle özenle yaratmış olduğu bir oğlanı dümdüz bırakmamalıydı ki bırakmamıştı da. Hafifçe gülümseyerek onu alkışladığımda göz devirip topu eline alıp yanıma adımlamaya başladı"Böyle atacaksın, anlaştık mı?"

good for you, taelice Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin