[15]

126 12 10
                                    

Bacaklarımı çatıdan aşağı doğru sallamaya devam ederken gözlerimi kaybolan güneşe doğru çevirdim. Akşam oluyordu ve ben uzun bir süredir burada öylece durup düşünmüştüm.

Arlo'ya yardım etmem hata değildi. Ona her ne kadar kızsam da ona ettiğim yardımı asla hata olarak göremezdim. O içten içe acı çekiyordu, bunu biliyordum. Yaşadığı bu iğrenç hayatta tek çıkış yolu babasından çaldığı uyuşturucuların parası ile çok uzaklarda kendi halinde bir yaşam kurma umuduydu. Ve ben bu umudu yok etmiştim. Onun sırrının açığa çıkması benim suçumdu. Ona yeni bir hayat borcum vardı. Ne olursa olsun ödeyecektim. Ödemem lazımdı.

En azından başkaları için bir şey yapmak, insan olduğumu unutmamama yardımcı oluyordu. Ben doğduğum günden beri bomboş yaşayan bir aptaldım. Ama Arlo'nun kaçmak ve kurtulmak için bir planı, umudu vardı ve ben buna yardımcı olmalıydım.

Düşüncelerimden uzaklaşmamı sağlayan şey kısık ve boğuk çıkan sesti.

"Pişman mısın?"

Arkamı dönmek istemedim, Jess'in yüzüne bakacak gücüm yoktu.

"Üzgünüm Jess. Ne kadar üzgün olduğumu gerçekten bilmiyorsun."

Gözümden akan bir damla yaş  yanaklarımı ıslatıp kendini boşluğa bıraktı.

"Üzgün olman onun ayaklarımın önündeki cansız bedenini tekrar diriltmeyecek Rose" Sesini olabildiğince alçaltıp içindeki yoğun duyguyu bastırmaya çalıştı.

"Meri benim arkadaşım. Onu kurtarmak istiyorum, bu yüzden gece yarısı onlarla buluşma noktasına gitmeliyiz."

"Bu çok riskli" dedim yavaşça ayağa kalkarken.

"Birimize zarar gelebilir."

"Herhangi birimizin kendini çatıdan aşağı atmasından mı bahsediyorsun?"
dedi hissiz bir şekilde. Ardından ekledi:

"Sence bu umrumda mı Rose? Herhangi birimize zarar gelmesi?"

Karşısına geçip elimi uzattım. Yavaş ve emin bir şekilde geri çekildi.

Biliyordum, birdaha asla eskisi gibi olamayacaktık.

"Bu gece Meri'yi kurtaracağız" dedim gözlerinin içine bakarak.

***********

Arlo sağımda, Jess ise solumdaydı. Nehrin karşısına geçip yarım saat süren hızlı yürüyüşten sonra az da olsa adımlarımızı yavaşlatmıştık.

Kalbim deli gibi çarpıyordu. Arlo'ya bir şey olacağı ihtimali neden beni bu kadar endişelendiriyordu ki?

Gözlerim hep sağımdaki Arlo'ya kayıp duruyordu. Yanına telefonu dışında hiçbir şey almamıştı. Kendini nasıl koruyacaktı? Bu kadar korkusuz muydu gerçekten yoksa aptal mıydı anlayamıyordum.

Kendine mi güveniyordu yoksa şansının yaver gideceğine mi inanıyordu? Belki de bunların hiçbiri, pes etmişti ve bize söylemiyordu.

İçimdeki düşünceleri durduran şey karşımda elleri bağlı bir Meri ve onun boynuna bıçak bastıran psikopat Lucas'ı görmemdi.

"Meri!" Jess ile aynı anda Meri'ye seslenmiştik.

Koşarak Meri'ye doğru ilerlemeye başladığım an Lucas yaklaşmamam için işaret yaptı.

"Kısasa kısas yapacağımızı unuttunuz sanırım?" dedi sırıtarak.

"Meri, iyi misin?" dedi Jess yüksek bir ses tonuyla.

Meri ise başını sallamakla yetindi.

"Dediğini yapın, yaklaşmayın. Size zarar gelsin istemiyorum."

Lucas'ın iğrenç yüzüne bakmaktansa gözlerimi Meri'ye çevirip bedenini yokladım. Gece yarısı hiçbir şeyi net göremiyorduk ve bu şu durumda korkunç bir şeydi.

"İstediğin benim piç kurusu, kızı bırak" dedi, sakin fakat tehditkar bir ses tonuyla Arlo.

"Önce Rose ellerini bağlamalı Bay Grey, her şey sırayla."

Lucas kurduğu cümleyle birlikte bana doğru plastik bir ip fırlattı.

Arlo ile gözlerimiz buluştuğunda yavaşça ona yaklaştım. İtaatkar bir şekilde ellerini birleştirerek bana uzattı. İpi bağlamak istemiyordum, gözlerinin içine yalvararak bakmaktan başka bir şey yapamıyordum da.

Bir şeyler yapsın, çözüm bulsun istiyordum.

Böyle olamazdı, her seferinde pes edemezdi.

Uzattığı büyük ve kemikli ellerine yavaşça dokundum. Geçen her bir saniyenin yıllara tekabül olmasını diliyordum, ellerini birdaha asla dokunamayacağımı düşündüğüm bir mükemmellik olarak görüyordum.

Parmaklarımı yavaşça parmaklarında gezindirdikten sonra elinin üzerindeki dikleşen tüylerinin etrafında hafifçe daireler çizmeye başladım. Gözleri önce yaptıklarıma bakakaldı, daha sonra gözlerimle tekrar buluştu.

İpi alıp bileklerinin etrafına doladım.

"Olamaz..." diyerek beklemediğimiz bir anda gülmeye başladı Lucas.

Ölümcül bakışlarımı kendisine çevirdiğim anda ise gülmesinin yerini şaşkınlığa bıraktı.

"Yoksa tahmin ettiğim şey mi oluyor, bayan Green?"

Cevap vereceğim an beklemediğim bir şey oldu.

"Başlamadan bitecek olan bir aşk daha" diyerek histerik bir şekilde kahkaha attı Jess.

Jess'e çevirdiğim gözlerimi şaşkınlıktan kocaman açıp bağırmaya başladım.

Benimle birlikte Meri de çığlık attı.

Jess elindeki bıçağı sıkıca tutup hızla Arlo'ya doğru ilerlemeye başladı.

Arlo arkasını döndüğü an önüne kendimi zor attım.

Sırtımdan tüm vücuduma yayılan keskin bir acı ile gözlerime yaşlar birikti.

Nefesim kesilmişti, dünyanın etrafımda döndüğünü hissediyordum.

Her anı, her düş, her kayıp ve her acı gözümün önünden saliseler içinde kayıp gitti.

Bana tutunan tek bir şey vardı.
Arlo'nun elleri.

Elleri ellerimi sıkıca tutmuştu. Tek hissettiğim güçlü ellerinin arasında titreyen ve uyuşan ellerimdi.

"Hayır! ROSE!" Stev'in gürleyen sesi sanki çok uzağımda gibiydi.

Kaşlarımı çatıp ellerimi sıkıca tutan ellerin sahibine çevirdim gözlerimi.

"Sanırım..."

Ağzımın içine doluşan sıvı çeneme doğru ılık bir şekilde akarken hafifçe sırıttım.

"Sanırım hissedebiliyorum."

Gözlerimden akan yaşlar ağzımdan çeneme doğru süzülen kan damlaları ile karışıp kıyafetlerimi lekelerken hiçbiri umrumda değildi.

Ölmek istemiyordum çünkü Arlo'ya aşıktım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 22, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KolejHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin