Saatlerdir Jessica'nın yanıbaşında, gözlerimi kızarmış bileğinden ayırmadan düşünüp duruyordum.
Meri'yi düşünüyordum, bizim yüzümüzden şu an özgür değildi. Belki açtı, susuzdu veya bedeni yara almıştı, canı acıyordu. Belki de o şu an ölüydü, tıpkı Jason gibi. Onun yaşayıp yaşamadığından bile emin değildim. Bir insanın ölümü bir bardağa su koyup yudumlamak kadar kolaydı. Herkes aniden, kolayca öldürülebilirdi.
Önce Jason'ı kendi ellerimle ölüme itmiştim, şimdiyse istenilen şeyi vermediğim için belki de dostum öldürülmüştü?
Her iki durumda da katil bendim. Duygusuz dediğim insanlar kadar duygusuzdum ben de en az.
"Hey!"
Soğuk tenime temas eden sıcak parmakların verdiği şaşkınlıkla arkamı döndüm.
"İyi misin?" Stev'in ne ara ve nasıl odaya girdiğini bile bilmiyordum. Gözlerimi duygudan yoksun bir ifade ile suratına çevirdim.
"Sorun yok."
Stev'ın gözlerine ilk defa bu kadar uzun bakmıştım sanırım, bunca zamandır farketmediğim çimen yeşili gözleri adeta parıldıyor gibiydi.
"Meri nerede?"
İşte şimdi yanmıştım.
Meri'nin nerede olduğu hakkında ona ne söyleyebilirdim ki? Ona gerçeği anlatamazdım, bu olayı ne kadar fazla kişi bilirse o kadar kişi risk altında olurdu.
"Başka bir arkadaşının odasında kalıyor."
Ağzımdan istemsizce de olsa iyi bir yalan çıkmıştı, tıpkı Stev'inkine benzer olan çimen yeşili gözlerimin bunu ortaya çıkarmaması için başımı tekrar Jessica'ya doğru çevirdim.
"Sana yemek getirdim. " Diyerek bileğimden tuttu.
"Hadi, kalk da içeri geçip ye."
Bileğimi geri çekmeye çalışırken daha da sıkı tuttu.
"Lütfen Rose, dediğimi yap."
Canımın yanması gittikçe artarken sessizce ayağa kalkıp Stev'i takip ettim.
Birlikte salondaki l koltuğa oturup masanın üstündeki yiyeceklerden birini elimize aldık.
"Senin müdürü öldürmediğini biliyordum." dedi elindekini yavaşça yerken.
"Sen ve Arlo içerdeyken kanıt topluyordum." diyerek devam etti lafına.
Hiçbir şey söylemeyip elimdeki çikolatadan ufak bir ısırık aldım.
O kadar yavaş çiğniyordum ki, zamanla birbirimize meydan okuyor gibiydik.
"Çok zayıfsın, farkında mısın? Buna rağmen Elena'nın üstesinden gelebilecek kadar da güçlüsün."
"Yalnızca yorgunum Steven." dedim elimdeki çikolatayı tekrar masaya bırakırken.
Hem fiziksel hem de zihinseldi bu yorgunluğum. Buraya geldiğim günden beri dayak yemiş ve zehirlenmiştim. Yediğimiz tek çeşit yemeğin de bu durumu iyileştirici hiçbir yanı olmuyordu. Ayrıca psikolojik olarak tam anlamıyla yıkılmıştım. Jason'ın ölümü gözümün önünden bir saniye bile gitmiyordu.
Stev anında ayağa kalkıp yanıma oturdu ve bedenimi sıkıca kendininkine bastırdı.
"Biliyorum güzelim, üzgün olduğunu biliyorum."
Hiçbir şey hissetmiyordum. Ondan hoşlanmıyordum ve bana sarılması beni rahatlatmıyordu. Aksine, Jason'ın ölümüne engel olmadığını kabul etmemesi ona karşı bir öfke doğurmuştu içimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kolej
Teen FictionÜlkede çıkan salgın sebebiyle belirsiz bir zaman sürecinde okullarında mahsur kalan bir grup öğrencinin gizem, şehvet ve intikam dolu hikayesi. (Kitap devam ediyor) *Kitapta küfür ve cinsel sahneler bulunuyor*