içine dahil olduğum kalabalığın senkronize bir şekilde tuttuğu nefesi filelerden geçen yuvarlak sayesinde yerini büyük bir gürültüye bırakırken, bağırmaktan yorulmasına rağmen hala zorladığım boğazımla aşık olduğum kişinin adını haykırıyordum hissettiğim neşeyle. bugün, büyük gündü. aylardır uğruna savaştıkları sonuca ulaşabilmek için dakikalardır ter döküyor, ayakkabıları sahanın her noktasına temas ederek onları zafere ulaştırmak adına elinden geleni yapıyordu. hayatıma yoongi'yle birlikte giren basketbol benim için artık ayrı bir öneme sahip olsa da düşüncelerim daha çok şampiyon olursak takımın kaptanına vereceğim ödüle odaklanıyordu, dudaklarımla vereceğim ödüle.
"bir sayı daha!"
hemen arkamdan gelen bağırtı gülümsememe sebep olurken ben de aynı cümleyle eşlik etmiş, sayıyı hanesine yazdıktan sonra serçe parmağını öperek gözlerini gözlerime sabitleyen bedenle gülümsemem olabilecek en büyük halini almıştı.
bu bir final maçı olmasa, hatta orada yoongi'den başka kimse olmasa bile kalbimin böylesine hızlı çarpacağından emindim. o, benim başlangıcımdı. hissettiğim her bir duygu ondan doğuyor ardından etrafa yayılarak diğer insanlara ulaşmayı başarıyordu.
yoongi benim duygularımın miladıydı.
ondan önce hissettiğim heyecanın, mutluluğun, üzüntünün ya da kızgınlığın eksik olduğunu ancak yoongi hayatıma girdikten sonra anlayabilmiştim. belki de bu yüzden çıkarmıştı tanrı karşıma, uzun zaman önce kalbimi adadığım bu adamı.
"jimin!"
heyecan ve coşkudan yanakları pembeleşmiş jungkook'un sesini, yanımda olmasına rağmen güç duyabilsem de adımı neden seslendiğini anlamam fazla uzun sürmemiş; skor tablosuna bakmak yeterli olmuştu aynı şekilde bağırıp neşeyle sarılmama.
şampiyonduk.
yoongi'ye ve takımının başarısı okulumuzdaki herkesi coşkuya boğarken karşı taraf sinirli homurtular eşliğinde salondan ayrılıyor, diğerleri gibi biz de kısa sürede sahaya inerek kutlamalarımızı orada sürdürüyorduk. sanki evren bize yardım ediyormuş gibi kalabalığa rağmen kısa sürede yoongi'yle birbirimizi buluyoruz ve diş etlerini ortaya çıkaracak kadar büyük bir gülümsemeyle karşılıyor beni. kalbimin atışı tekrar kulaklarımın uğuldamasına sebep olurken yoongi, kollarını belime sararak kendine çekiyor bedenimi saniyeler içinde.
tüm o kargaşaya rağmen sevdiğim adamın boynuna doladığım kollarım sayesinde dünya sessizliğe gömülüyor, nefeslerimize eşlik eden kalplerimiz dışında hiçbir ses çekemiyor dikkatimi. akrep ve yelkovan bile sevgimize tanıklık ederken akmayı unutuyor sanki ve zihnimde bir ses uyarıyor beni sürekli.
kırmızı alarm, yoongi'yi öpme zamanı.
bir kenara bırakmakta kararlı olduğum utangaçlığım yine de beni dinlemeyerek ortaya çıktığında yüzünde kocaman bir gülümsemeyle gözlerime bakan kişinin dudaklarına indiriyorum gözlerimi. bunu hemen anladığını belli edercesine gerilen bedeni ve hızlanan nefesleri yutkunmama yol açarken fısıldıyorum sadece onun duyabileceği bir şekilde.
"tebrikler, sevgilim."
o, henüz kullandığım kelimenin yarattığı etkiden kurtulamazken ben dudaklarımı soluk soluğa kaldığı için aralamış olduğu dudaklarına yaklaştırmış, gözlerimi heyecanla kapatırken sanki günlerdir duyduğum susuzluğu gidermek istiyormuş gibi öpmüştüm.
şaşkındı, bunu çok iyi biliyordum çünkü öyle uzun bir zaman boyunca utangaçlığımı yenememiştim ki artık bu duruma alışmaya başlamış, benim bu tür bir adımı atmayacağıma çoktan ikna olmuştu. oysa şimdi, tam da zaferin verdiği sarhoşluk bedenini ele geçirmeye başlarken aklını başından almak istermiş gibi dudaklarına kenetlenmiştim ona sıkıca sarılırken.