"tık."
jungkook, kulaklığını çıkarıp etrafa bakındı. her zaman olduğu gibi bir ses duyduğunu sanmış olmalıydı, etrafına bakınmak için yastığından kaldırdığı başını geri koyup derin bir nefes aldı. gün içinde olanları düşünmekten başka bir şey yapmadığı için kendine kızıyor ama engel de olamıyordu. taehyung'un nasıl anladığını hala aklı almıyordu. hiç belli etmemişti ki anlasın-
"tık."
kulaklığını çıkardığı için net bir şekilde duyduğu ses düşüncelerini bölerken neler olduğunu anlamak için yatağından doğruldu. taşın cama çarptığında çıkardığı sese benziyordu ama akşam akşam kim cama taş atardı ki? penceresine yaklaşıp açtıktan sonra kendisini karşılayan rüzgara karşı kaşlarını çatıp bakışlarını aşağıya indirdi. caddede tek tük geçen insanların böyle bir sesi çıkaracağını düşünmediği için bakışlarını evlerinin bahçesine çevirdi. gördüğünü sandığı kişi yutkunmasına sebep olurken başını iki yana salladı. onu o kadar çok düşünmüştü ki hayalini görmeye başlamıştı. ama nasıl bu kadar gerçekçi olabilirdi ki?
"hey! bakmaya devam edeceğine aşağıya in. seninle konuşmam gerek."
"gerçekten kafayı yemiş olmalıyım. sesini bile duyuyorum."
"aptal, gerçeğim zaten! aşağıya in çabuk."
jungkook'un gözleri kocaman olurken şaşkın bir şekilde bakıyordu aşağıdaki bedene. gerçekten gelmiş miydi? ama neden gelmişti ki? sabah konuşmuşlardı zaten. heyecanla yutkunup geleceğini söyledikten sonra penceresini kapattı ve birkaç derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. fazla bekletmemek için kapıya yöneldiği sırada üzerindeki kıyafetleri fark etmişti. dağılmış bir haldeydi ve taehyung'un evine gelme ihtimalini hiç düşünmediği için umursamamıştı bile. üzerini değiştirmeye zamanı olmadığı için aynadan saçlarını düzeltip odadan çıkmıştı. taehyung'un görünüşünü umursadığını sanmadığı için kafaya takmasına gerek yoktu. sonunda merdivenleri inip dış kapıya ulaştığında bir derin nefes daha alıp kapı kolunu aşağıya çekti. aralarındaki son engeli ortadan kaldırdığında karşısındaki görüntü birkaç saniyeliğine nefesini tutmasına sebep olmuştu. taehyung, öylece dururken bile o kadar güzeldi ki. sabahki konuşmayı hatırladığında gözlerini kırpıştırıp bakışlarını kaçırdı.
"n-ne oldu? neden geldin?"
"konuşmamız lazım. biraz yürüyelim mi?"
taehyung'la yürümek. küçük olanın bunu reddetmesi imkansızdı. başını belli belirsiz sallayıp içeriden anahtarını ve ceketini aldıktan sonra kapıyı kapattı. her hareketini izleyen beden yüzünden eli ayağına dolaşsa da sorunsuz bir şekilde dışarı çıkmayı başarabilmişti. ceketini giyip ellerini cebine soktuğunda yan yana yürümeye başlamışlardı bile. jungkook gergin bir halde konuşmasını bekliyordu ama taehyung umursamaz bir şekilde havanın tadını çıkarıyormuş gibi görünüyordu.
"jungkook."
'yalvarırım adımı böyle güzel söyleme. ben, sana daha da kapılmak istemiyorum artık.'
"efendim?"
"yoongi, jimin'den hoşlanıyor değil mi?"
"ne?"
jungkook duyduğu soruyla olduğu yerde kalırken kocaman gözlerle taehyung'a bakıyordu. nasıl öğrenmişti ki bunu? jimin biliyor muydu? yutkunup ne diyeceğini bilemeyerek elini ensesine götürdü.
"şey, ben bilmiyorum. yoongi bana böyle şeyleri söylemez."
"yalan söylemekte çok kötüsün güzelim."