öp beni.

2.7K 200 244
                                        

"taehyung en çok hangi cipsi sever?"

önüme nizami bir şekilde dizilmiş şişelerde irislerimi gezdirirken bir yandan düşünüyor bir yandan da hemen yan taraftaki reyondan gelen yoğun kokuya rağmen duyumsayabildiğim ve ciğerlerime çiçek açtıran kokusunu içime çektiğim kişinin sözlerine odaklanmaya çalışıyordum olabildiğince. sonunda pes ederek arkamı dönmüş, kucağına doldurduğu paketleri zapt etmeye çalışırken birkaç tanesini yere düşüren ancak eğilip alamayacak durumda olması sebebiyle sadece ona veda eden cipslere bakmakla yetinen yoongi'yi izleyerek desibeli yüksek bir kahkaha koyuvermiştim. 

huzurlu alışverişleri benim yüzümden bozulan birkaç kişi homurdanarak gülümsememin sebebi ise hayran hayran bana baktığında elim kontrolüm dışında enseme gitmiş, parmaklarım oradaki saçları esir alırken bakışlarımı kaçırmıştım aceleyle. yoongi; böyle davranmaktan çok büyük bir keyif alıyor, ne yaparsam yapayım bana aşk dolu gözleriyle bakarak yaptığım şeye kırmızı yanaklarımla devam etmeme sebep oluyordu. düşüncelerim tekrar odağından çok uzağa kaydığında boğazımı temizleyerek gerçekliğe dönmüş ve yoongi'nin yanına giderek kucağındaki cipslerin birkaçını almıştım o büyük bir dikkatle beni izlerken.

"en çok bunu sever."

çoktan unuttuğu sorusuna aldığı cevap pek umrundaymış gibi görünmese de elimde tuttuğum paketi göstererek cevaplamış ve birkaç adım ötemizdeki alışveriş arabasına koymuştum. yarı final maçı sonrasında arkadaşım tüm günü jungkook'la geçirmesine rağmen annesinin kalbine ekmiş olduğu mutsuzluğu atamamış, geceyi ağlayarak geçirdikten sonra yorgun düşüp uyuyakalmıştı. 

jungkook, sabah erken saatlerde beni arayarak çaresiz hissettiğini söylemiş, titreyen sesiyle yardım etmemi istedikten sonra neler olduğunu açıklamıştı uzun uzun. biz konuşurken uyanan taehyung, her zamankinden farklı olarak iyiymiş gibi rol yapmamış aksine tüm gözyaşlarını tüketmek istermiş gibi tekrar ağlamaya başlamıştı. onu ilk kez böylesine kötü görmek benim de elimi ayağıma dolaştırırken bir şeyler düşüneceğimi söyleyip telefonu kapatmıştım telaşla. 

dakikalarımı odanın içinde tur atarak düşünmeye ayırsam da aklıma sadece yoongi'yle birlikte onların yanına gidip minik bir parti yapma fikri gelmiş, daha fazla oyalanmamak adına aceleyle arayıp planımı anlatmıştım ona da. yeni uyandığını belli eden boğuk sesine rağmen söylediklerine odaklanabilmek için verdiğim yoğun mücadelenin ardından beni alacağını söyleyerek telefonu kapatmıştı. 

"jimin."

"oh, efendim?"

birkaç saat içinde yaşananları düşünürken dalıp gittiğimi fark etmek mahcup bir şekilde kaşları çatılı bedene bakmama sebep olurken o, yavru kedi bakışlarıma bile kanmayarak sürdürmüştü konuşmasını.

"ben yanındayken aklına kim geliyor da böyle düşüncelere dalıyorsun?"

tüm gözlerin kendisinde olmasını isteyen bir çocuk gibi konuştuğunda gülmemek adına dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım, gülersem daha çok huysuzlanacağına emindim çünkü.

"taehyung ve jungkook'u düşünüyordum."

arkadaşlarımızın ismini duymak yüzündeki ifadenin saniyeler içinde değişmesine sebep olurken kendimi daha fazla tutamayıp kıkırdamış, her zaman yaptığı gibi durup beni izlemeye başladığında ise aceleyle arkama dönerek reyonlara göz atmıştım. benimle uğraşmayı daha sonraya bıraktığını belli edercesine alışverişe döndüğünde rahat bir nefes çekmiştim ciğerlerime. 

"bence bu kadar yeterli" gözleri tamamen dolu alışveriş arabasında gezinirken sürdürdü konuşmasını "ne dersin?"

onu başımla onaylayıp arabayı kasaya doğru ilerletirken bir yandan da günün güzel geçmesini diliyordum tanrıdan arka arkaya. ödemeyi yapıp ellerimizde poşetlerle yürürken dahi duamı sürdürmüş, dalgın dalgın yürümüştüm ezbere bildiğim yolları. 

how rude | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin