spor salonunda yaptığım itirafın ardından getirildiğim müdür odasında büyük bir gururla bekliyordum hakkımda verilecek kararı. burası sınıflardan daha büyük olan ve özenerek dizayn edilmiş bir odaydı. bay kim neredeyse tüm gününü geçirdiği odaya özenecekti tabii ki. ben misafirler için karşılıklı koyulmuş iki koltuğun bir adım gerisinde beklerken bakışlarımı karşımdaki masanın arkasında yer alan bedende gezdiriyordum. arkasına yaslanmış bir şekilde düşünen bu adamın olay hakkında neler bildiğinden emin değildim. koçun sadece sonunu gördüğü olayı nasıl anlattığını bilmiyordum. olay anında orada bulunan üç kişiydik ve diğerleri konuşmadan olayı şüphe oluşturmayacak şekilde anlatmalıydım. taehyung'un planımı bozup yoongi'yi sakatlayanın kendisi olduğunu söylemesini istemiyordum. yoongi'nin ne anlatacağını ise hiç kestiremiyordum. belirgin bir şekilde bizden nefret ediyordu. böyle bir fırsatı bulmuşken kullanması çok olasıydı. sıkıntıyla derin bir nefes aldığımda karşımda oturan bedenin tok sesi odayı doldurmuştu.
"koçun söylediğine göre yoongi'ye vurduğunu itiraf etmişsin. senin gibi bir öğrencinin bunu yaptığını duymak beni hayal kırıklığına uğrattı. bir yanlışlık olabileceğini düşündüğüm için senden de duymak istedim. bana neler olduğunu anlat jimin."
bay kim'in konuşması bittiğinde aklımda sadece iki düşünce vardı. 'benim yapmadığımı anlamamasını sağlamalıyım.' düşündüğüm ilk şeydi. suçu üstlenmek için soru işareti oluşturmayacak şekilde anlatmalıydım her şeyi. zihnimde yer eden diğer düşünce ise yoongi ile ilgili olmuştu. onun yaptıklarını olduğu gibi anlatmalı mıydım? bu şüphesiz daha az ceza almamı sağlardı ama onun için iyi sonuçlar doğurmayacağı ortadaydı. bunun üzerine uzunca düşünemeyeceğimi bildiğim için hızlıca kararımı vermiştim. zaten her zaman mantığından çok kalbini dinleyen bir insan olmuştum.
"size düzgünce anlatacağım. yoongi ve taehyung birlikte basketbol çalışıyorlar. daha doğrusu yoongi taehyung'a yardım ediyor."
fazla ayrıntı vermemem gerektiğini fark ettiğimde hızlıca konuşmaya devam ettim.
"bugün de çalışmak için spor salonunda buluşacaklardı. ben de işim olmadığı zamanlarda taehyung'u izlemeye gittiğim için oradaydım."
olayı sorunsuz anlatmak için kelimeleri dikkatli seçmem gerekiyordu ve bu duraksamama sebep olmuştu. neyse ki bay kim bu sırada konuşarak sessizliğin ortamı garipleştirmesine izin vermemişti. fakat sorduğu soruya cevap vermek benim için biraz zor olacak gibi görünüyordu.
"duyduğuma göre yoongi ile aranda bir sorun varmış. daha doğrusu o senden... hangi kelime doğru olur emin değilim."
"nefret ediyor."
"efendim?"
"yoongi benden nefret ediyor. sebebini bilmiyorum ve bunun hakkında konuşursak pek ilerleme kaydedemeyiz diye düşünüyorum."
başını sallayıp eliyle anlatmaya devam etmemi işaret ettiğinde bakışlarımı ellerime indirdim.
"söylediğim gibi yoongi benden hoşlanmıyormuş gibi görünüyor. bugün de spor salonuna geldiğinde benimle uğraştı... söylediği şeylerden bahsetmek istemiyorum. umarım bunun için beni zorlamazsınız. söyledikleri karşısında kendime engel olamadım ve ona vurdum. yaptığımın doğru olmadığını biliyorum ve her cezaya razıyım."
bu tabii ki yalandı. yine de yaptığımdan dolayı pişman görünmem karşımdaki adamı insafa getirecekmiş gibi görünüyordu. heyecanlandığım için tekrar terlemeye başlayan ellerime küfürler ederken karşımdaki bedene baktım. bana inandığını ama yine de kararsız olduğunu anlayabiliyordum. taehyungla da konuşmak istememesi için dua ederken sonunda konuşmuş ve beni içinde bulunduğum belirsizlik batağından kurtarmıştı.