"jimin, acele et. geç kalacaksın."
annemin sesiyle hareketlerimi hızlandırırken ayakkabımı da koyup çantamı kapatmıştım hızlıca. ayağa kalkıp etrafa bakarken bir yandan da bir şey unutup unutmadığımı düşünüyordum. zamanımın az olması sebebiyle düşünme kısmını kısa kesip çantalarımı alıp odamdan çıktım. alarmın sesini duymadığım için geç uyanmıştım ve okuldan kalkacak olan otobüse yetişebilmek için olabilecek en hızlı şekilde hazırlanmıştım. sonunda evden çıkıp annemle arabaya bindiğimizde rahat bir nefes vermiştim, hızlı bir sürücü olduğu için beni vaktinde yetiştireceğine inanıyordum. yapabileceği en hızlı şekilde sürmüştü ve tahmin ettiğim gibi otobüs hareket etmeden okula ulaşmıştık. arabadan hızlıca inip beni bekleyen hocadan özür dileyerek çantalarımı bagaja yerleştirdim. annemle hızlıca vedalaşıp otobüse bindiğimde soluk soluğa kalmıştım. bir süre olduğum yerde dikilip etrafa bakındım. daha doğrusu günler önce birlikte oturmak için anlaştığımız arkadaşımı ve yanındaki boş koltuğu arıyordum. ama gördüğüm görüntü düşündüğümün tamamen aksi yönündeydi. boş olan tek koltuk yoongi'nin yanındakiydi ve taehyung, jungkook'la oturmuştu. neden takımda olmadığı halde bizimle geldiğini anlamak için yanlarına yönelmiştim. bana ihanet ettiği için üzgün bir ifadeyle bakan arkadaşım da beni görmüş ve hemen açıklamaya başlamıştı.
"dün antrenmanda takımdan birisi sakatlandı. koç onun yerine acil birini bulmamızı söyledi-"
"o biri de benim."
jungkook kocaman gülümseyerek konuştuğunda kızgınlığım azalsa da taehyung'a hala sert sert bakmadan edememiştim. bunu fark eder etmez ayağa kalkmış ve jungkook'un duyamayacağı bir şekilde konuşmuştu.
"lütfen bana kızma. onunla vakit geçirmek istediğimi biliyorsun. hem sen de yoongi'yle oturacaksın. ikimizin de kazancına."
söylediğiyle biraz olsa ikna olmuş ve onlara iyi yolculuklar dileyerek yerime geçmiştim hızlıca, yoongi'nin yanında bulunan yerime. oturduğumda birbirine dokunan kollarımız kalbimi hızlandırırken çantamı çıkarıp kucağıma koymuş ve yanımdaki bedene dönmüştüm. her zaman olduğu gibi çoktan bana bakıyor olduğunu görmüştüm ve bu yutkunmama sebep olmuştu.
"şey günaydın."
konuşur konuşmaz kocaman gülümsemiştim. birkaç gün önce olanlardan sonra aramızın nasıl olacağından emin değildim, sonuçta ondan sonraki günler çok az görüşmüştük. yine de olumsuz olmak istemiyordum. konuşmaya böyle başlama sebebim de buydu. felaket tellalı olan tarafım beni görmezden geleceğini ya da yanından kovacağını söylüyor ve bu ihtimaller yüzümdeki gülümsenin yavaşça solmasına sebep oluyordu. ben tamamen mutsuz ruh haline gireceğim sırada yoongi gülümseyerek konuşmuş ve kışın ortasında açan bir çiçek gibi güzel hissettirmişti.
"günaydın jiminie. geç kaldın, bir sorun yoktur umarım."
nasıl hissedeceğimi bilememiş bir şekilde yüzüne bakıyordum. geçen günkü gibi davranıyordu? tamamen aynı davranıyordu hem de. gülümsemem tekrar büyürken cevap verdim hızlıca.
"alarmı duymamışım o yüzden geciktim. neyse ki yetişebildim."
konuşmam bittiğinde yalandan alt dudağımı büzüp üzgün görünmek adına omuzlarımı kaldırıp indirmiştim. rol yaptığımı anladığı için kıkırdamış ve saçlarımı karıştırmıştı yavaşça. kalbim dakikalar önce koşarak otobüse bindiğim için değil de o bana dokundu diye mi böyle hızlı çarpıyordu cidden? aynı hızla yanaklarım da kızarmaya başlarken elimi az önce onun elinin olduğu yere götürüp saçlarıma dokundum. ben bunu yaparken hala önüne dönmeyip beni izlemişti. güne başlar başlamaz ona rezil olmak istemediğim için hızlıca toparlanıp önüme döndüm. çantamda asılı olan süsle oynarken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. bu sırada yanımdaki beden hareketlense de bakmaya cesaret edemediğim için aynı şekilde durmaya devam etmiştim.