(9) Tek ailem

325 174 148
                                    

Merhaba. Ben geldim ve çok güzel bir bölümle geldim. Umarım beğenirsiniz. 🌼🌼

Oy ve yorum yapmayı unutmayalım, satır aralarında buluşalım.🎀🎀



Düşünüyorum da insanlar ne garip yaratılmış. Havadan sudan kimse yaramıyor. Bir insanın yaranması, yani dünyaya gelmesi için bir erkek bir kadın olması muhakkak lazım. Her kesin, ama her kesin bir anne ve bir babası mutlaka olur. Peki ya bazı insanlar vardır ya, insan diyorum ama aslında çocuklar vardır ya erkekle kadının ortak yarattığı bir çocuk neden anne babası olsa da kimsesiz kalıyor?

Muhakkak anne babası olsa da çocuklar vardır bazı sebeplere göre anne babasız kalıyor. Bazen ölüm oluyor ayıran sebep, bazen istemeyerek ayırırlar, bazen ise bilakis kendi isteğiyle kendi evladını bırakır ya kimsesizliğe, ya ölüme. Bu durumda ise hep kaybeden, hep eksik kalan o çocuk olur.

İşte o çocuklardan biri de benmişim. Daha kendini bilmeyen, etrafını anlamayan küçücük, el kadar bebek annesizliği, babasızlığı, ailesizliği kimsesizliği tadıyor, yaşamaya başlıyor. Ellerimle kapattığım yüzümü açtım ve boşluğa bakarak konuştum. Artık durulmuştum.

"Sen de haklısın. Seni çok takdir ediyorum ve en kısa zamanda sana bir şiir ya da küçük bir yazı ithaf edeceğim. Ben, beni sevmediğin için beni terk ettiğini sandım. Ya da ne bileyim, o kadar güzel hayatım varmış ki, kıskançlığından götürüp gitmişsin de bana bırakmak istememişsin sandım hafızamı. Meğer beni çok sevdiğinden üzülmüyeyim diye benden almışsın. E, ısrar edince de mecbur kaldın, geri verdin. " dedim düşünceli bir şekilde. "Ama yine bir şey anlamadım ben. Veriyorsun da neden hepsini vermiyorsun? Yani hatırladım hatırlamasına da çocukluğumu, ama o harabe sokağın çöplük evinde kalan 14-15 yaşındaki küçük kıza kadar olan hayatı hatırlıyorum. Ondan sonrası yine boş?" diyerek son kelimeyi bir az daha uzattım. Düşünüyorum düşünüyorum, o evden sonrasını, neler yaşadığımı hatırlayamıyorum.

"Yani, daha da kötü bir hatıralar var diye mi onları taksit taksit veriyorsun? Hay Allah razı olsun, ne diyeyim. Kalp krizi ya da beyin ölümü yaşamamak için yavaş yavaş veriyorsun. Anladım ben seni." dedim muzipçe boşluğa bakarak. Ama duyduğum sesle hafızamla olan konuşmamı sonlandırmak mecburiyetinde kaldım.

"O da senle konuşuyor mu?" diyen tabiki  Gökalp Karan'dı. Başımı çevirdiğimde pisikologun siyah kot pantolon ve beyaz gömlek giyinmiş, gömleğin kollarını sıyırarak ve yukarıdan ilk üç düğmesini  açarak kollarını bir birine bağlamış, kapıya yaslanmış ve sol ayağını hafif kırarak sağ ayağının önüne getirerek ayak ucunu yere değdirmiş serseri görünümlü bir şekilde beni izlediğini gördüm. Ciddi bakışları takınmış bir şekilde hastasını muayene eden doktor kılığına girmişti sanki.

Yani teorik olarak doktor kılığına girmedi, bizzat doktor. 'Sanki' de fazla yersiz oldu o cümlede.

Ve ikincisi o orada ne kadardır dikiliyor? Yani en başından duymadı seni değil mi?

Ben burada çok akıllı biri olsam da konuşmalarım yüzünden deli damğası yiyeceğim en sonunda.

Yani konuşmalarımın normal olduğunu henüz kabullenmiş bir haldeyim.

Benden cevap bekleyen adama bakarak omuz silktim ve aklımı toparlayarak en son sorduğu soruya cevap verdim.

"Genelde ben konuşurum, ama cevap maalesef alamam. Bu da onların suçu, ne yapa bilirim ki?" diyerek omuz silktim yeniden. "Yani, benim gibi ender şahsiyetli birinin, benim gibi yüksek mevkii sahibi birinin, benim gibi akıllı ve dahiyane bir şahsiyetin sorularını cevaplamayıp da, ona tek kelime etmeyenler utansın bence. " diyerek tavırımı da ortaya koydum. Açıkçası cevap verip vermemelerini umursamıyorum. Ama, aması var işte yine...

BEN DELİDEHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin