Hayat bu oyun parkıydı ve ben yine hayata sığınıyordum. Salıncakta bir ileri bir geri giderken hem küçük bir çocuk gibi ağlıyor hemde oyun parkından vazgeçemiyordum.
Ağladıkça hızlanıyorum hızlandıkça yüzüme vuran rüzgar sertleşiyordu.
Bir süre sonra o salıncak benim kontrolümden çıkıyordu ve durmak mümkün olmuyordu. Vazgeçip inmek istesem de ne salıncak duruyor ne de ben yerimden oynayabiliyordum.Halbuki durmak için ağlamak yerine sakinleşip yavaşlamayı beklemem gerekiyordu ama ben ısrarla ağlamaya ve inmek için hem korkup hem çırpınmaya devam ediyordum. En sonunda acele edip yere kapaklanıyordum.
Ayaklarımın altı çakıl taşı doluydu ve dizlerim çok acıyordu. Her şeyi bırakıp bu defa dizlerim için ağlamaya başlıyordum. çünkü artık her şey ama her şey bana zarar veriyor gibi geliyordu.
Gözlerimin önünde bir çift ayakkabı belirdi ve sonra önüme çöktü. İki parmağının arasında sigara öylece yanıp bitiyordu kendi kendine.
Ağlayarak gözlerimi kaldırıp "canım acıyor" dedim sızlanarak. Yeşilin en koyu tonu olan gözlerini gözlerime dikmiş, hafif çatık kaşları yüzümde geziniyordu.
Elini kaldırıp kafamın üzerine koymuş, çatık kaşlar yerini şefkate bırakmıştı. "Geçecek ufaklık" dedi şefkatli sesiyle "canın acısa da geçecek, ben hep senin yanında olacağım" o böyle konuştukça daha çok ağlıyor, kendimi daha da güçsüz hissediyordum. Ama artık yanımda biri vardı değil mi? O hayata sırtını, bana yüzünü dönmüştü. Benimle olacaktı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
Художественная прозаAcının kaç boyutu vardı bilmiyordum ama ben birçok boyutundan geçmiştim. Tüm umutsuzluklarımın yanına bir karanlık daha eklenmişti işte, bu karanlık bana yanlızca çaresizliği değil umudu da getirmişti. O, benim için bir umut mu yoksa karanlık mı b...