-7.BÖLÜM: -ÜZGÜNÜM-

46 17 2
                                    

Neyin peşinden gidiyorun bilmiyorum. Hangi gerçek onu tamamlar? Ya da hangisi öldürür..?
'Hülya Köse

TOPRAK DEMİR

Gözlerim defalarca aynı satırları gezindi. Öfke vücudumun her santimini ele geçirmişti. Sakinleşmek kavramını çoktan yitirmiş avını bekleyen avcı misali püskürmeye hazırdım.

Sağ tarafımdan gelen mırıldanmayla oraya döndüm. Kaşları üzüntüden kırışmış, çilleri belirginleşmişti. Bu üzüldüğünde veya heyecanlandığında oluyordu genellikle. İçimdeki öfke patlaması yavaş yavaş söndüğünü hissettim. Derin bir nefes alıp verdi.

Yüzümü yalayıp geçen bebeksi kokusu göz kapaklarımın bağımsızca düşmesine sebep oldu. İçime boğuluyormuş hissi geldiğinde gözlerimi araladım yavaşça. Bu his kesinlikle öfkeden değildi. Kirpiklerine takılan kakülleri sağa meyil vermişti. Onları kirpiklerinden kurtardığımda yüzü tamamen açığa çıkmıştı.

Çok güzeldi. Ama masumiyeti güzelliğini o kadar kapatıyordu ki onu  bir bebek gibi sarıp sarmalama isteği doğabilirdi insanın içine. Yaşadıkları yaşından çok daha büyüktü. Hiç bilmediği şeyler vardı ve öğrendiğinde belkide yıldız gibi parlayan gözleri solacaktı. 

Beni bu konuyu  ona söylemekten alıkoyan da yalnızca sevgiden ve acıdan parlayan gözlerin boş bakacak olması olabilirdi. İçimdeki şüphe çukuru gittikçe derinleşiyor, bu olayın sadece beni değil tüm ailemi içine çekeceğini hissediyordum.

Ama tek bir şey vardı ki ufaklığa bir hayat vermek için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Belki hiçbir zaman tam olamayacaktı ama yaşanılabilir bir hale getirecektim hayatını. Muhtaç olduğu sevgiyi, hayalini kurmaya korktuğu güven duygusunu veremezdim ama bir gün masum kalbinin birine atması için çabalayacaktım.

Koluma sarılan eller kendime gelmemi sağladı. İçimdeki öfke duygusu buhar olup uçsa da artık her şey çığırından çıkmış, çamurun içine batma vakti gelmişti. Bundan kaçmak onu içi ateş dolu bir denize atmak gibi bir şey olurdu.

Ne kazanacaktı bilmiyordum ama çok şey kaybedeceği kesindi. Bu içimdeki sızının bir miktar artmasına sebep oldu. Koluma sarılan eller ondan uzaklaşmamı engelliyor, daha da kendine çekiyordu.

Boşta duran elimle saçlarını okşadım. Belki de muhtaç olduğu en büyük duygu şefkatti. Saat oldukça ilerlemiş, gün aymak üzereydi. Gözlerim bir müddet yüzünde gezindi.

Kirpikleri kıpırdıryor, mırıldanıyordu. Rüya mı yoksa kabus mu gördüğünü pek anlamamıştım. Arada gülümsüyor daha sonra kaşları hüzünle buruşuyordu. Elleri kolumu sıkıca sarmış kendine çekmeye çalışıyordu. Yerimden kıpırdayıp üzerine doğru eğildim. Uyandırmakla uyandırmamak arasında gidip geliyordum.

Kirpikleri ıslandığında elimi yüzüne uzattım. Terden yüzüne yapışmış saçlarını yüzünden çekerken yüzünü elime yasladı. Bu yerimde sabit durmamı sağladı. Boğazımı temizleyip "ufaklık" diye seslendim. Sesi kısık kısık geliyor, bir şeyler mırıldanıyordu.

Gözlerinden yaşlar birer birer süzüldüğünde kaşlarım çatıldı. Elleri hala kolumu sıkı sıkıya tutuyordu.
Göz kapakları kırıştığında uyanmak üzere olduğunu anlamıştım. "Biraz daha lütfen" pürüzlü çıkan ses kulaklarıma ulaştı. " anne,baba lütfen biraz daha" zihnimde dönüp duran kelimeler beynimde balyoz etkisi yaratmıştı. 

Rüyasında onları mı görüyordu yani? Titrek ses bu defa "Toprak" dedi. Gözleri hafifçe aralanmış bana bakıyordu. Gözyaşları birer birer gözlerinde süzülüyordu ve bundan hiç hoşlanmıyordum.

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin