Çoçuk olsam yeniden. Bir tek düştüğüm için acısa içim, ve kalbim; koştuğum için çarpsa sadece...
'CEMAL SÜREYA
Medya: Defne ve Toprak...
DEFNE ACAR
İrkilerek kalktığımda etrafa karanlık çökmüş odayı dışarıdaki sokak lambası aydınlatmıştı. Etraftaki güzel koku burnuma doldu. Oda yabancıydı ve yeni uyanmış olmanın verdiği uyuşuklukla odağını yitirmişcesine gözüm odayı taradı.
Sağıma baktığımda Toprak'ı görünce rahat bir nefes aldım. Eli hala avucumun içindeydi. Tenini hissetmek nabzımın yükselmesine sebep oldu. Kafasını yatağın köşesine koymuş, düzenli nefesler alıp veriyordu. Dışarıdan yüzüne vuran loş ışık yüzünün yarısına aydınlık düşürse de bu pek etki etmemişti.
Yavaşça yukarıya kayıp biraz yaklaştığımda, mırıldanmış eli elimi daha sıkı sarmıştı. Vücuduma yayılan heyecan anlamladıramadığım duygular yaşatmaya başlamış, sıcaklık tüm bedenimi esiri altına almıştı. Yüzümü biraz daha yakınlaştırdım, artık net görmeye başladım.
Kaşları hala çatıktı, kavisli küçük burnu, mükemmele yakın dudakları herhangi birini etkilemeye yetecek özelliklerdi. İçi daha etkileyiciydi. O güzel bir adamdı çünkü ağladığımı görünce kaşları çatılıyor, tökezlediğimde sürekli beni tutuyor, kahveyi pek sevmediğimi anlayıp bana süt getiriyor ve en önemlisi asla sorgulamada yanımda yürüyebiliyordu. Bunlar onu güzel bir adam yapmak için yeterliydi.
Elimi kaldırıp kaşına koydum. Bunu daha önce de yapmıştım ve bazen kendime şaşırıyordum çünkü insanlara yaklaşabilen hatta dokunabilen biri değildim ama Toprak'ın bakışları güven veriyordu. Ondan korkmuyor, sadece utanıyordum. Utanmış olmama rağmen de ellerimi kontrol edemiyordum. Yavaşça kaşlarının üzerinde gezdirdim parmağımı, kaşları düzelmişti. Memnuniyetle gülümseyip yüzüne baktım. Hafif kirli sakalları olsa da yüzü pürüzsüz görünüyordu. Çenesindeki yaranın dikiş izi olduğunu gördüm. Biraz daha yakınlaştığımda gözleri bir anda açıldı. Bir elim kaşında diğer elim onun avucunda çok tuhaf bir görüntü oluşturmuştu. Gözlerim hafif büyümüş, az önce hissettiğim duygular yerini büyük bir utanca bırakmıştı.
Yavaşça geri çekilip yatakta dikleştim. Elim hala avuçlarındaydı ve henüz ikimizde ayırmak için bir girişimde bulunmamıştık. Toprak bana bakıp kafasını dikleştirdi, sağa sola çevirdiğinde boynu ağrıdığı için yaptığını anladım. Somurtup önüme döndüm ve ayaklarımı yataktan sallandırıp ona baktım. Gözlerimdeki yaşlar çok beklemiş gibi akmak için hazırlardı.
İlk defa birilerine bu kadar yaklaşmıştım ve yaklaştığım andan itibaren zarar vermeye de başlamıştım. Bu canımı fazlasıyla yakıyor, kalbimi paramparça ediyordu. Suçluluk duygusu bedenimi esir aldı. "Özür dilerim" dudaklarımdan kelimeler acıyla çıktı. Bu daha çok ağlama isteğinin oluşmasına sebep oldu. Gözyaşlarım daha fazla duramamış yanağında yer edinmişlerdi. Toprak gözlerini bir kaç saniye kırpıştırıp oturduğu yerden yanıma yaklaştı. "Özür dilenecek bir şey yapmadın ufaklık" ben yatakta oturuyor, o da ayakucuma çökmüş bana bakıyordu. " Tanışır tanışmaz başın belaya girdi" dedim ağlayarak yine. Elini hep yaptığı gibi kafamın üzerine koyup okşadı. "Sorun yok ufaklık" eli daha sonra kahküllerime gidip düzeltmiş ondan sonra ayaklanmıştı. "Bekle burda geliyorum" elimi dizlerimin üzerine bıraktı.
Kafamı sallayıp avuçlarımı birbirine geçirdim. Korku yine bedenimi esiri altına aldı. "Çabuk gelir misin?" Sesimin çatlamış olması çatık olan kaşlarını daha çok büzülmesine sebep oldu. Kafasını sallayıp arkasını döndü ve odadan çıktı. Gözlerim ürkekçe odayı taramaya başladı tekrar. Yatağı camın kenarındaydı. Kapının sağ tarafında kitaplığı, onun yanında masası vardı. Yatağın diğer ucunda gitar görünce şaşırdım. Hiç gitar çalarken hayal edememiştim onu. Yatağa yanında da bir tek kişilik koltuk vardı. Kapı birden açıldığında hafif irkilip oraya baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
General FictionAcının kaç boyutu vardı bilmiyordum ama ben birçok boyutundan geçmiştim. Tüm umutsuzluklarımın yanına bir karanlık daha eklenmişti işte, bu karanlık bana yanlızca çaresizliği değil umudu da getirmişti. O, benim için bir umut mu yoksa karanlık mı b...