Çocukça bir isteğim var. Gözlerindeki o yeşilliğe salıncak kurmak istiyorum. Özgürce salınmak, özgürlüğümü gözlerinde yaşamak.
'HÜLYA KÖSE
Pencereden vuran güneş ışığıyla açtım gözümü aynı zamanda komodin de alarm çalmaya başladı. Alarmı kapattım. Yerimde dikleşip gözlerimi ovuşturdum biraz. Anlaşılan bugün hava güzeldi yine. Yataktan ayaklarımı sallandırıp kendime gelmeye çalıştım önce daha sonra da kalkıp lavaboya doğru ilerledim.
Kahküllerimi tokayla tutturup yüzümü yıkadıktan sonra kurulayıp mutfağa ilerledim. Dolaptan sütü çıkarıp koca bardağa doldurup bir dikişte bitirdim. Bu arada mutfaktan çıkıp odama ilerlemeye başladım. Yan evden hala takır tukur sesler gelmeye devam ediyordu sanırım hala yerleşememişlerdi.
Dolabı açıp içinden bir pantolon ve ince bir tişört çıkardım. Okul artık bitmek üzereydi ve kurallar esnemişti. Hatta bazıları okula bile gelmiyordu. Dönem bitecek benim de okul serüvenim son bulacaktı. Hüzünlü hissetmiyor değildim kim hissetmez ki diye düşündüm. Üzerimi giyip aynanın karşısına geçip oturduğumda, yavaşça saçlarımı taramaya başladım.
Etrafın sessizliği beni her zaman hüzüne sürüklemeye yetiyordu. Beni annemin uyandırmasını çok isterdim ya da şuan saçımı annemin taramasını, belki içeriden gelen omlet kokusunu hissetmeyi çok isterdim. Hayatımın her anında yokluklarını hissetmek beni öylesine yoruyordu ki bazen hiç olmayacak yerlerde ağlamaya başlıyordum. Acımı ifade etmenin başka bir yolunu bulamamıştım henüz. Uykularım hep bölük pörçük geçiyordu. Ruhumda çok kesikler bıraktı onların gidişi. Ben hem ruhen hem fiziken hep yalnızdım. Belki de yaşadığım süre boyunca hep yalnız kalacaktım.
Gözlerim aynaya kaydığında ağladığımı gördüm yine, bazen ağlamaktan bile bunalıyordum. Gözyaşlarımı silip hafif tebessüm ettim. Madem Rabbim böyle yaşamamı istiyordu, istikrarla böyle yaşayacaktım bende, hiç isyan etmeyecektim. Hava güzeldi, yaşamak her şeye rağmen güzeldi. Kendi kıymetimin farkındaydım.
Saçlarımı taramayı bırakıp elimle kahkülümü düzelttim. Dudak nemlendiricimi sürüp odamdan çıktım. Askıdan sırt çantamı alıp ayakkabılarımı çıkardım ve kapıyı açıp giymeye başladım. Bir elimle kapıdan destek almaya çalışırken dengemi tutamamış ve refleksle gözlerimi kapatıp düşmeyi bekledim ama beklediğim olmamıştı.
Bileğinde hissettiğim el buna engel olmuştu sanırım. Kafamı kaldırdığımda yeşil gözlerle karşılaştım. Kaşlarını çatmış yüzüme bakıyordu. Yerinde dikleşirken bende dikleştim. Hafif azarlar tonda söylendi "dikkat et ufaklık" ona bakmaya devam etmiştim. Utanarak gözlerimi yüzünden çekip kahküllerimi düzeltirken "Günaydın" diye mırıldandım. "Günaydın" derken merdivenlere yönelmiş inmeye başlamıştık.
O önde ben arkasında ona bakıyordum altında siyah düz bir pantolon, üzerine beyaz bir tişört giymişti. Boynunda kalın bir zincir vardı ve saçları bağımsızlığını ilan edip dağılmışlardı.
Onu süzmeyi bırakıp kapıya yetişip arkasından çıktım. Merdiveni inerken son basamakta ayağım yine takıldı. Sanırım bugün gerçekten şanssızlığım üzerimdeydi. aynı el yine bileğimi tuttuğunda daha çok utanıp "özür dilerim" diye mırıldanmıştım. "Yürümeyi mi unuttun ufaklık" ben ayakkabılarıma bakmaya devam ederken bir nefes almış ve saçlarını karıştırmıştı. Tekrar bir soru yöneltti "okula mı gidiyorsun?" Diye sorunca gözlerimi zorlukla ayakkabılarımdan alıp yüzüne baktım "evet" bu arada eli hala bileğimi tutuyordu. "Ben bırakayım" bunu soru sorar gibi değil, Benimle gelmek zorundasın der gibi söylemişti.
İtiraz etmeme izin vermeden arkasını dönüp yürümeye başladı. Eli hala bileğimi bırakmamıştı.
Sanırım Tekrar düşme tehlikesi yaşamamı istemediği içindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
Ficción GeneralAcının kaç boyutu vardı bilmiyordum ama ben birçok boyutundan geçmiştim. Tüm umutsuzluklarımın yanına bir karanlık daha eklenmişti işte, bu karanlık bana yanlızca çaresizliği değil umudu da getirmişti. O, benim için bir umut mu yoksa karanlık mı b...