Bir anda her şey nasıl gelişti bilmiyorum. Annemi kaybetmem, hiçliğe sürüklenirken büyücüyle karşılaşmam, babamın önceden büyük bir savaşta yer alan hava elementinin taşıyıcısı olduğunu öğrenmem, şuan babamın güçlerini taşıyan o tılsıma sahip olmam...
Boynumdaki tılsıma elimle dokundum. Artık o ilk zamanlardaki gibi parlamıyordu. Babam bunca yıl nasıl saklayabilmişti? Annem biliyormuydu yoksa babam her ikimizden de mi saklamıştı. Sürekli kafamı kurcalayan bu soruların cevaplarını açıkçası öğrenip öğrenmemek konusunda pek
emin değildim.Anlatılanlara göre bir o kadar güçlü olan o elementler bile o düşmana karşı koyamamış hatta canlarından olmuşlardı. Oysa onlar doğduklarından beri güce hakimdiler. Bense son bir kaç gündür...
Neredeyse bütün gece çalıştım. Ellerimi kullanmayı, zıplamayı ve havalanmayı denedim. Saldırı ve savunma konusunda iyiyimdir. Bu konuda babam küçüklüğümden beri beni eğitir. Her şeyden sonra zihnimi olabildiğince boşaltmaya çalıştım. Gecenin geri kalanında da kaç saat
sürdüğünü bilmediğim bir uyku çektim.Yalnız değildim. Üç kişi daha gelecekti. Toprak, su ve ateş... Onlar nasıl birileriydi acaba? Umarım iyi anlaşırdık. Şuan bir kaç gün sonra başlarına geleceklerden habersizdiler. Belki çok mutlu ve güzel hayatları vardı, yada mutsuz ve çaresiz durumdalardı. Ne olursa olsun iyi yada kötü hayatları değişecekti. Belki ya benim gibi inanmazlarsa? O zaman ne yapacaktık? Ama eminim illaki kabul edeceklerdi. Ne olursa olsun bu onların kaderiydi...
Günün ilk ışıklarıyla birlikte büyücünün ne zaman avladığını bilmediğim, ateşte kızartılmış tavşanla karnımı doyuruyordum. Büyücü uyandığımdan beri ortalarda yoktu. Yola çıkacaktık ve ne ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Korkumda bu yüzdendi. Neler olacağını bilmemek beni korkutuyordu.
Son lokmalarımı yerken dışarıdan gelen seslerle oturduğum yerden kalktım. Mağaranın çıkışına ilerlediğimde karşımda büyücü ve yularlarını tuttuğu iki tane at vardı. Aslında atlarla birlikte gideceğimizi düşünmemiştim. Sonuçta büyücü ışınlanabiliyordu ve bu sayede kolayca gidebilirdik.
Biri siyah diğeriyse beyaz renkte olan atlara baktım. Beyaz olanın yanına yaklaşıp başını okşarken büyücüye bakıp sordum.
"Ben ışınlanarak gideriz zannetmiştim. Sonuçta istediğin yere ışınlanabiliyorsun değil mi?" Beyaz atın yularını bıraktı. Yuları ben tutarken büyücü cevap verdi.
"Doğru, ama artık değil..." Ona anlamayan gözlerle baktığımda devam etti. "O kadar uzun mesafelere ve sürekli olarak ışınlanma yapamıyorum. Çünkü artık o kadar enerjiye sahip değilim. Bu günlük neredeyse kullanmam gereken kadarını kullandım ve bu atları aldım. Aslında bizi oraya ışınlayabilirim elbet ama... Ölmek için doğru bir zaman değil."
Mekanda geçiş yaparken belirli bir enerjiye sahip olması gerekiyordu elbet. Tabi artık 80 yaşlarında biri olarak o kadar enerjiyi kendisine
saklaması daha doğruydu."Alman gereken herhangi bir şey yoksa artık yola çıkalım."
Büyücünün söyledikleriyle birlikte aklıma bütün hayatımı geçirdiğim evimiz gelmişti. Babamı da annemi de burada bırakıp bilmediğim yerlere
gidecektim. Aslında babam benimleydi. Bunu bilmek beni rahatlatsa da annem için kalbimdeki açılmış yara hala kanıyordu. Onu burada bırakacaktım. Yada babamla beni izliyorlardır. Sadece bedenleri burada kalıyor, önemli olan ruhlardır...Buradan ayrılmak fikri her ne kadar korku versede bir yola girmiştim. Büyücü babam hakkında bir şeyler biliyordu ve ondan bunları öğrenecektim. Belki annem hakkında da bir şeyler biliyordur.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM: ELEMENTLER TOPLANIYOR
FantasyOnlar kazanmıştı. Eğer amaç düşmanın istediğini ona vermemekse evet, kazandılar. Ama kazanmak hayatta kalmayı başarmaksa hayır, kaybettiler... * * * Yüzyıllarca nesillerle süre gelen güçler ilk kez devam edecek bir soy bulamamış ve...