TET -12

57 10 8
                                    

Babasının sarılmasına bir süre karşılık vermese de oda sarılmış ve ortam aşırı duygusallaşmıştı. Bu yüzden bende kendimi tutamayıp bir kaç damla akıtmış olabilirim.

Oğlunun yüzünü avuçları arasına aldıktan sonra ağlamaklı ve bir o kadar da sinirli ses tonuyla konuştu kral.

"Öldün sandık. Hiç bir şey yapamamak o kadar zordu ki oğlum... Seni oraya göndermemeliydim. Bu riski almamalıydım. Lanet olsun verdiğim
kararlara! Tanrıya şükür buradasın. Nasıl kurtuldun ve nasıl yakalandın?! Yada bunları konuşmadan önce dinlenmelisin. Berbat görünüyorsun."

"Sakin ol baba. Kendini suçlama, hiç bir zaman. Oraya gitmeyi ben istedim, biliyorsun! Boynuma kılıç dayandığında bile bunu yapmış olmaktan pişmanlık duymadım. Ben yaptığım hiç bir şeyden pişman olmam. Uzun bir yoldan geldik. En azından öğlen olasıya kadar uyumak istiyorum. Ondan sonra sana her şeyi anlatacağım. Önemli haberler geldi."

Babası Argusa bir kaç saniye ne olduğunu çözmek istermiş gibi baktı. Daha sonra bakışları bana döndüğünde boğazımı temizledim.

"Bu kız da kim? Askerler Güney Krallığından bahsetti. İçeri girmek için söylediğin bir yalan sanarken şimdi kıyafetlerinizden gerçek olduğunu
düşünmeye başladım. Bir Prenses misiniz?"

Bir kaç saniye Argusa bakış attıktan sonra krala bakarak cevap verdim.

"Hayır. Ne Güney Krallığından geliyorum, ne de bir Prensesim." Argusa yardım isteyen bakışlarımı attığımda söze girdi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Babası yani kral nasıl biri onuda bilmiyordum. Böyle bir güce sahip olduğumu söyleyerek canımı tehlikeye atamazdım.

"Evet, kendisi Güney Krallığından gelmiyor ama elbisesi oradan. Kendisi usta bir dövüşçüdür. İnanırmısın bilmem ama... Beni o kurtardı."

Kral bana doğru bir adım attığında yutkundum. Aptal Argus! Niye seni kurtardığımı söylüyorsun ki! Şimdi nedenini soracak ve umarım iyi bir yalanın vardır!

"Neden?" Evet Argus neden?

Argus tam ağzını açacaktı ki kral elini havaya kaldırarak susturdu. Ah, hayır! Lanet olsun!

Yalan söyleyebilme yeteneğimin olduğunu yeni yeni öğrenirken duruşumu dikleştirip konuştum.

"Çünkü kendisinin bana borcu var. Onu ödemeden diğer tarafa gidemezdi." Argusa kısa bir bakış attığımda eliyle ok işareti yapmış sırıtıyordu. Güya dediğimi onaylıyordu işte. Ona ters bakışlarımı yollayıp krala baktığımda tekrar bir soru yöneltti.

"Kimsin o zaman? Nereden geliyorsun?" Az önce söylediklerimle uyması için mükemmel yalanlarımdan birini daha attım ortaya. Bu söylediklerimi
unutmazsam iyi olurdu.

"Ben babamın arkadaşı olan yaşlı bir ihtiyarla birlikte ticaret yaparım. Yolumuz Kral Rajinin şehrine düştüğünde bir süre orada kaldık. O sırada Argusa bir kaç mal satmıştım. Bana da borcu oradan oldu."

"Bir kaç kuruş canından daha değerli öyle mi? Bunun için başını belaya aldın yani? Parayı ödemesi içinde oğlumla saraya geldin?"

Ne diyeceğimi bilemedim. Böyle söyleyince çok saçma geldi. Kimse böyle bir şey yapmazdı oysa ki. Kralın kaskatı yüzü bir anda yumuşarken bir elini koluma koydu ve yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle konuştu.

"Tamam. Ben anladım anlayacağımı. Sizi kalacağınız odaya kadar götürecekler. Gidin dinlenin. Ondan sonra gelirsiniz konuşuruz. Şimdi çıkın."

Ne anlamıştı? Ne anladıysa anlasın. Kötü bir şey anlamış gibi durmuyordu.

Ne ara tuttuğumu bilmediğim nefesimi bırakırken selam verip Taht Odasından çıktık. Kralın komut verdiği bir hizmetliyi takip ediyorduk.

TILSIM: ELEMENTLER TOPLANIYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin