Onlar kazanmıştı. Eğer amaç düşmanın istediğini ona vermemekse evet, kazandılar. Ama kazanmak hayatta kalmayı başarmaksa hayır, kaybettiler...
* * *
Yüzyıllarca nesillerle süre gelen güçler ilk kez devam edecek bir soy bulamamış ve...
Deriye sarılmış kostümü çıkarttığımda beklemediğim bir şeyle karşılaştım. Normal bir iki parça kıyafet vermesini beklerken, büyücü bana daha önce görmediğim bir kıyafet getirmişti. Görünüşüne bakılınca ağır olduğunu düşünsemde oldukça, hatta baya hafifti.
Mor ve siyah renklere sahip olan bu uzun elbise uzun ve şekilli kol kısımlarına sahipti. Yaka kısmı ve bir çok detayıyla oldukça güzeldi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Fakat bunun içinde hareket edebileceğimi hiç zannetmiyordum. Şu durumda başka bir seçenek olmadığı için elbiseyi giymeye karar verdim.
Zar zor giymeyi nihayet başardığımda elbise üzerimde hareket etmeye başladı. Kol kısımlarıda dahil elbisenin uç kısımları yavaş bir şekilde dalgalanıyordu. İçerisinde hareket edemeyeceğimi düşündüğüm elbiseyi neredeyse hissetmiyordum. Salık durumda olan uzun sayılabilecek saçlarımı elimle düzeltip mağaranın çıkışına ilerledim.
Derin nefes alıp veriyordum. Ne ile karşılaşacağımı bilmeden ona doğru sürükleniyordum. Bir duyguyu yaşayamadan üzerine yeni yeni duygular ekleniyordu. Bunların altında ezilmeden bir an önce toparlanmalıydım. Büyücünün anlattıkları aklımı kemiriyordu. Yıllarca bana anlatılan masalların şimdi gerçek olduğu söyleniyordu ve neye inanmam gerektiğini anlayamamıştım.
Mağaranın dar açıklığından çıktığımda önümde boylu boyunca uzanan bir çayır vardı. Uzun sayılabilecek otların olduğu, çevresinide neredeye seçilemeyecek kadar uzak olan ağaçların çevrelediği bir çayırdı. Arka tarafımdaysa yeterince büyük bir dağ vardı. Havanın hala bulutlu olmasına göz devirmeden edemedim. Büyücü çayırın ortasında kıpırdamadan arkası dönük bir şekilde duruyordu. Onun yanına gidip bekledim.
Bir süre sonra arkasını döndü ve sessizliği bozup konuşmaya başladı.
"Onlarda kendi istekleriyle gücü seçmediler. Güç onların kaderiydi. Anlattıklarım ne bir efsane ne de masal. Bunlar dört büyük elementin hikayesi. Onlar suyu bükebilir, ateşi oluşturabilir, toprağı kaldırabilir ve havayı kullanabilirler. Güç kişinin ruhundadır. Duygularınla ve zihninle onu kontrol edersin. Gücü kontrol etmeyi değil, kendini kontrol etmeyi öğreneceksin."
Son sözleri tanıdık gelmişti. "Duygular küçük kızım... Duygular. Onları kontrol etmeyi öğrenmelisin. Onları kontrol edebilirsen eğer, kendinide kontrol etmiş olursun. Eğer sende bir gün onlar gibi elementlere hakim olacak olursan şunu unutma ki, elemente hakim olmayı değil duygularına hakim olmayı öğrenmelisin..."
"Annenle babanı kaybetmiş olman bir son değil, aksine senin için yeni bir başlangıçtır." Pelerininin içinden daha önceki o parlayan taşlı tılsımı çıkardı. Taş şiddetli şekilde parlıyordu. Büyücü elini gökyüzüne kaldırdı. Kapalı havada bulutlarda elektriklenmeler oluşmaya başlamıştı. Büyücü sesini yükselterek konuşmaya başladı.
"Alessi! Dört büyük elementin birine, babanın mirası olan hava elementine taşıyıcılık etmeye ve havayı kontrol etmeye hazır mısın?"
Gök gürlemiş bulutlar hareketlenmeye başlamıştı. Her şey hızlı gelişiyordu. Geçmişimi, ailemi tamamen geride bırakamazdım. Zaten böyle bir şeyde istemiyordum. Ama şimdi yeni bir hayattan bahsediliyor. Her şeyin farklı olduğu yeni bir hayat... Ne yapmalıyım, nasıl kararlar vermeliyim bilmiyorum. Ne hissettiğimden de emin değilim. Şimdi bu hayata atılmam için sorulmuş bir soru ve vermem gereken bir cevap var. Basit denilebilecek bir cevap. Ya "evet" ya da "hayır."