Şiddetli sayılabilecek baş ağrısıyla gözlerimi aralamaya çalıştım. Aslında uyanmama neden olan tek şey baş ağrısı değildi. Yattığım rahatsız yerden kalkmaya çalışırken zeminin sallandığını farkettim. Vücudumdaki uyuşukluklara rağmen zar zor oturur duruma geldiğimde sırtımı demir parmaklıklara yasladım.
O an farkedebilmiştim içinde bulunduğum durumu. Aynı zamanda ayaklarımdan tutan Toprak Elementini?
Hareket halinde olan bir kafesin içindeydik. Önümüzde ve arkamızda atlılar ve askerler vardı. Havada kararmak üzereydi ve gökyüzü bulutluydu. Ellerimle ağrıyan başıma bastırdığımda olayları hatırlamaya çalıştım. En son Toprak Elementiyle konuşuyorduk ve bayıltılmıştım. Peki ya büyücü?
Hızla etrafımı kontrol ettiğimde büyücüye dair bir şey göremeyip hala ayaklarımdan tutan ve gözleri kapalı bir şekilde kafasını parmaklıklara yaslamış duran Elemente baktım.
"Ne yapıyorsun?" Çatık durumda olan kaşlarımla sorduğum soruya ne cevap verecekti merak ediyordum. Yavaşça gözlerini açıp kafasını benim olduğum tarafa çevirdi.
"Uçmanı engelliyorum. Başka kim farketti bilmiyorum ama ayakların kafamı rahatsız etmeye başladığında uyanmak zorunda kaldım. Nasıl uçtuğunu sormayacağım çünkü bir de ışınlanma olayı var."
Onun söyledikleriyle bu havalanma olayının pekte iyi bir şey olmadığını düşünmeye başlamıştım. Gerçi çok değil uyurken 3-4 karış kadar havalanıyordum ama genede bazı durumlarda sıkıntı olabilirdi.
"Tamam artık çek ellerini. Sadece uyuduğumda oluyor." Ellerini çekip kafasını aynı şekilde yaslamıştı.
"Büyücü nerede?" Kafasını kaldırmadan yüzüne yerleştirdiği alaylı gülümsemeyle cevap verdi.
"Şu bir kolyenin beni seçtiğini iddia eden ihtiyar mı?" Dalga geçercesine söylediğinde bende de küçük bir gülümseme oluştu. Sen az daha bekle ben seni o zaman göreceğim!
Ben cevap vermeyince devam etti. "Bizimle gelmedi. Öldürdüler herhalde." Bu söyledikleriyle anlık bilincimi kaybetmiş olabilirim. Çünkü bu yol ve bu arayış ancak onunla mümkündü. Olacaklar, kaybedeceklerimiz ve yaşayacaklarımız aklımdan geçmeye başlamıştı bile. Zar zor kendimi toparlayıp bana bakan Elemente çevirdim bakışlarımı.
"Nereden biliyorsun? Belki kaçmıştır. Nasıl bu kadar eminsin? Hem, hem o ışınlanabiliyor. Kesin kaçmıştır! Ah hayır! Kaçamaz. Bu gün çok fazla enerji kaybetti. Bu onun ölümü olur! Ama-"
"Tamam sakin ol! Sadece bir tahmindi. Yani bizimle gelmediyse onu orada sağ bırakmazlar. O yüzden öyle söyledim."
Hayır, hayır... Her türlü çıkmaza giriyor. Onun ışınlandığını gördükleri için yakalamış da olabilirler. Burada kaldık. Bizi nereye götürüyorlar kim bilir. Mantıklı olmam gerekiyor ama büyücünün ölmüş olma ihtimali varken düzgün düşünemiyorum.
Üzerimdeki yorgunluk bir türlü gitmiyordu. O an yeni hatırlayabilmiştim havayı tuttuğumu. Ama bırakmayacaktım. Şuan benimle olan ve bana yardım edebilecek tek şey Elementti...
"Buradan çıkmamız gerek!" Ciddi olup olmadığımı sorgular şekilde suratıma bakarken devam ettim. "Büyücüyü bir an önce bulmalıyım."
Yakalanma ihtimali ölme ihtimaliyle ölümüne kapışırdı. Tek istediğim en iyi ihtimalle karşılaşmam.
"Bu söylediğini ciddiye almayacağım. Buradan cesedimiz bile çıkamaz!" Ne kadar güçlü olabileceğimi bilmiyordu. Bende bilmiyordum... Ama yapabileceklerimin farkındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM: ELEMENTLER TOPLANIYOR
FantasyOnlar kazanmıştı. Eğer amaç düşmanın istediğini ona vermemekse evet, kazandılar. Ama kazanmak hayatta kalmayı başarmaksa hayır, kaybettiler... * * * Yüzyıllarca nesillerle süre gelen güçler ilk kez devam edecek bir soy bulamamış ve...