4

2.1K 164 78
                                    

Evde ise olaylar biraz kötüydü. Tahir babamın işleri pek yolunda gitmiyor gibiydi. Selim babam ise gazete okuyordu hiçbir şey demeden. Onlara Tahir ve Selim demeyi daha çok tercih ediyordum. Tabii yüzyüze konuşmazken.

Her ne kadar saklamaya çalışırsak çalışalım, hatta yıl 2000'i -sözde her şeyin güzelip evrimleştiği milenyumu- geçmiş olsa bile insanlar moderniteyi anlayamıyorlardı.  Bazen Avrupalıların ne kadar şanslı olduğunu düşünüp günlerce sinirden ağlardım, ve o an yine aklıma bu düşünceler geliyordu.

"Selim tek başıma artık hiçbir şeyi yoluna koyamıyorum."

...

"Şirkettekiler saçma sapan tehditler savuruyorlar, peki ya ben? Ben ne olacağım? Lütfen bir şey söyle Selim. Ne olursun yardım et."

"Ben.."

"Sen ne.. sen ne Selim? Her seferinde aynı şeyleri yaşamaktan bıktım artık. Artık dayanamayacağım. "

"Seni anlıyorum Ta-"

"Hayır beni anladığın falan yok! Hep aynı laflar..  "

"Benim için çok mu kolay sanıyorsun sen! Seni sevdiğim için hayatımdan oldum ben! Yeter artık.. konuşmak istiyorsan beni kötüleme! Kafanı toplayana kadar da konuşma benimle!"

Kapıyı sertçe çektiğini duyuyordum kendi odamdan. Tahir babam ise oturma odasında ne yapacağını bilemez bir şekilde ağlıyordu kesinlikle.

Aşağı inip hemen ona sarıldım.

"Oğlum.."

"Baba gel üçümüz de Avrupa’ya gidelim. Yeni bir hayat kuralım."

"Çok istiyorum, Selim de hak etmiyor bunları ama.. gidemeyiz oğlum, bunu sen de biliyorsun,  ben de biliyorum."

"Her şey yoluna girecek sana söz veriyorum baba. Sadece sabret. Selim babamın yanında ol."

---

Ertesi gün saat 6da kalkıp ders çalıştım. Normalde hiç huyum değildir. Halen de değil ama babalarım bu hayatı hak etmiyorlardı, ve ben elimden gelenin en iyisini yapmalıydım.

Ya bu zihniyet değişene kadar gelmeyecektik ya da bu zihniyete uyum sağlayacaktık.

Umudumu her geçen gün ben de kaybediyordum. Üstüne üstlük okuldaki aptal ve cahil koyunları gördükçe sinirlerim daha da kabarıyor, her şeyi birbirine vurup kırma isteğim daha da artıyordu. Ama yeterli değildi işte. Ben yine bu lanet yerde sıkışıp kalmıştım.

Üniformamı giyinip evden ayrıldım. Okula vardığımda kimseye laf atacak gücüm kalmamıştı. Şimdi de pısırık süt kuzusu diyorlardı. Her ne yaparsam yapayım bu köylülerin uyduracağı bir laf vardı işte.

Dönüp ön sıradaki Ömer'e baktım. Dün en son nasıl gördüysem hala öyleydi. Sanki vakit hiç geçmemiş gibi aynı pozisyonda kitabı okuyup not alıyordu. Atışmalarla oralı da olmuyordu.  Diğerlerin gülüşmelerine de ortak olmuyordu, alkışlamıyordu, laf atmıyordu ya da desteklemiyordu da. Sadece kitap okuyordu. Derste ise.. yine aynıydı. Gökten düşme bir robottu resmen. Anlam veremiyordum bir türlü.

Okul çıkışı ailemle alakalı sıkıntıları düşünmemek için başka şeylere kafa yorduğum sırada Ömer'in dünkü bankta olup olmadığını merak ettim ve istemsizce arka çıkış kapısına doğru yol almaya başladım.

Ordaydı.

Çantamı banka koyup Ömer'in yanına oturdum.

"Selam."

"Aleyküm selam."

Kafasını yine hiç kaldırmıyordu. Çantamın fermuarını açıp içinden dün kütüphaneden aldığım kitabı açtım.

O gün hava önceki güne göre daha soğuktu.

Öyle olmasına rağmen eve biraz geç gitmenin daha iyi olacağını düşündüm.

"Bugün mutsuz görünüyorsun."

He..?

"Iı.. evet, bazen her şey yolunda gitmeyebiliyor."

Gerçekten oldukça şaşırmıştım. Her şeyden de öte ben ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Kafamda tasarladığım konuşmalar bu değildi. Bu yüzden tüm kurgularım yanlış çıkınca afallıyordum. Bir duvar kenarından asla durmayacağım sözler, asla hakaret içermiyordu.  Kavga yoktu, bu bir şaka olmalı diyerek kendimi düzelttim.

"Anlatmak ister misin?"

"Bu pek mümkün değil."

"Anlıyorum." diyerek kafasını tekrar kitaba döndü.

Her nasıl olduysa tekrar vicdan azabı çekiyordum.  Ve bu saçma salak his hiçbir şekilde içimden çıkmıyordu.

"Babamın iş yeriyle alakalı bir takım sıkıntılar var da.. canımı sıkıyor."

Cevap yoktu.
Ne diyebilirdi ki zaten?

"Senin babanın mesleği ne?"

"Müezzin."

"Şu ezan okuyanlar mı müezzin oluyor?"

"Evet."

"Anladım."

Modern bir insanla dinci bir insanın konuşması anca bu kadar sürebildi.

Kitabıma geri döndüm ve sanki çok da okuyabiliyormuşum gibi diğer sayfaya geçtim.

Ama gözüm ister istemez okuduğu kitaba ve aldığı notlara gidiyordu.
Kendimi tutamayıp tekrardan sordum.

"Neden buraya nakil oldun?"

"Hedeflerim o okulda kısıtlanıyordu. "

"Nasıl yani?"

Kafasını kitaptan çevirip bana baktı.
"Ben bilim insanı olmak istiyorum."

He..?

Çok da inanmış bir şekilde durmadığımdan emindim o anda. Yüzümü ekşitmiş bile olabilirim istemeden.

"Bilim insanı mı?"

"Aynen öyle." diyerek tekrar kitabına döndü.

Sen nasıl dincisin ya?

Saçları Ekim sonbaharının esintisiyle tekrar uçuştu.

Müezzin'in Oğlu (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin