Bizim eve varana kadar sadece dışarıyı izledik. Konuşmasak da konuşuyorduk sanki. Arada ona bakıp derin bir nefes alıyor, tüm ciğerimi onun kokusuyla doldurmak istiyordum.
Bize yatıya geldiğinde de çarşafların onun kokusu gidene kadar yıkanması izin vermemiştim. Ezberleyene kadar saatlerce ona sarıldığımı düşünüp pespembe hayaller kurardım.
Eve geldiğimizde sol arka cebimden anahtarı çıkardım ve kapıyı açtım. Evde kimse yoktu.
"Buyur lütfen."
Ayakkabılarını usulca çıkarıp içeri geçmesini izledim. Ardından heyecanla onu takip ettim.
"Buraya gelmeyi çok özlemişim."
"Ben de seni burda görmeyi özlemişim."
Arkasını döndü, bana baktı ve gülümsedi.
Kalbim hızlanmıştı işte.
"Gel istersen odama çıkalım."
"Olur."
Benim ardımdan odama geldi.
Yere bıraktığı poşeti o an fark etmiştim."Nasıl geçti sınavın?" diye sordum konu açmak için. Sanki sınav olmamış gibiydim, olup olmadığımı da kayrayamıyordum henüz. Her şey yeterince bulanıktı.
"Gayet iyi geçti, senin?"
"Sanırım fena değildi. Bilmiyorum."
"Ev telefonundan seni aradım birkaç kere, neden açmadın? Merak ettim."
"Bilmiyorum."
Gerçekten de bilmiyordum.
"Ege sana bir şey söylemem lazım."
İşte o an anladım bir şeyler olduğunu, zaten kaçınılmaz bir son gibiydi. Sesinin tonundan anlıyordum. Keşke beni sevdiğini söyleseydi ama öyle değildi işte. Barizdi. Açıktı. Biliyordum.
"Ben artık bu şehirden gidiyorum Ege."
Gözlerine baktım. Titriyorlardı. O an aslında ikimizin de çaresiz olduğunu anladım.
Bir şeyler mırıldanmaya başladı gözlerini kapatıp. Biraz yakınlaşıp ne dediğini duymaya çalıştım.
"Allah'ım lütfen beni affet, Allah'ım lütfen beni affet, Allah'ım..."
Onu teselli etmek için elimi omzuna koyup okşadım. Kafasını kaldırıp dolmuş gözleriyle bana baktı.
Son kez "Allah'ım lütfen beni affet." dedi ve ben ne olduğunu anlayamadan dudaklarıma yapıştı.
Öylece kalakalmıştım.
Hem şok üstüne şok yaşıyor, hem mutluluktan, hem de üzüntüden ağlıyordum.Gözlerimi açıp ona baktım. Gerçekten çok masumdu. Kıyamadım. Ona sıkıca sarıldım, içime gömmek istedim.
Ben de onu öpmeye başladım. Büyük bir savaş vardı içimizde, bütün duygular iç içe geçiyor büyük bir kaos yaratıyordu.
Onu dakikalarca isyanla, hüzünle, sevinçle öptüm. Aklıma ölene kadar kazıdım dudaklarını.
Sonra kendini yatağa bıraktı.
Yanına uzandım."Gitmeden önce son kez sana bir şey vermek istiyorum."
Ellerini göğsünde birleştirdi.
"Sana bir mektup yazdım Ege."
Gözlerimden yaşlar akıyordu ama ağlamıyordum.
"Ben de sana yazdım."
Elimi tuttu.
Ve beni ayağa kaldırdı.Plaklarımın arasından en sevdiğini çıkarıp dikkatlice pikaba taktı.
O müzikle bir süre el ele dans ettik.
Zaman bir kez daha dursun istedim. Çünkü biliyordum ki hayatımda en mutlu olduğum an o andı.Sonra benden ayrıldı ve yere bıraktığı poşeti aldı. İçinden bir zarf çıkardı ve bana uzattı.
"Bu sana."
Ben de çekmecemi açtım. O an fark ettim elimin titrediğini. Zarfı son kez açıp gri tüyü içine yerleştirdim ve ona vermek için uzattım.
Aynı anda aldık.Sonra hiç konuşmadan aşağıya indik ve usulca kapıyı açtı. Ayakkabılarını giydi.
Bana baktı.
Dayanamadığını gördüm gözlerinde.
Tam arkasını dönüp gidecekken ona sımsıkı sarıldım.
Dudağıma küçük bir öpücük kondurup,"Görüşürüz Ege." dedi.
"Görüşürüz Ömer."
Burcu burcu kokan havayla son kez bana gülümsedi ve ufukta yavaş yavaş kayboldu.
Son
Ekstra bölüm: Ömer'in mektubu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müezzin'in Oğlu (bxb)
Romancebu imkansız bir şeyin hikayesi. -SOFT BİR HİKAYEDİR- 「13. #loveislove」