14

1.6K 156 13
                                    

O gün masamda ağlaya ağlaya uyuyakalmıştım.

Sabah gözlerimi araladığımda başımda kocaman bir ağrıyla kalktım.

Gözlerimi ovaladım. Etrafa bakındım.

Temiz bir zarf duruyordu ellerimde.

"Sisli?"

Gitmişti çoktan.

Zarfa baktım. Az ötede Sisli'nin dün gece kanatlarından düşen buğulu gri tüyü gördüm.
Yumuşacıktı. Narindi.

Penceremden dışarı baktım.

---

Zarfı ve Sisli'nin tüyünü çekmeceme saklamıştım.

O günden sonra sabahları Sisli'nin sesiyle uyanmadım. Gelmiyordu artık pencereme.

Ertesi gün ekmek kırıntısını geceden pencereme bıraktım. Sabah kalktığımda yine gelmemişti.

Bir hafta boyunca bir umutla bekledim onu. Gelmedi.

Bir hafta sonra ise üniversite sınavı vardı. Kendimi bitik halde hissediyordum. Okula da gitmiyordum son üç haftadır. Ömer'i görememiştim hiç.

Ama onu her aklıma getirdiğimde bana olan güvenini hatırlayıp kendimi derslere vermeye çalışıyor, onu kaybedeceğim düşüncesinden uzak durmak için saatlerce yemeden içmeden çalışıyordum. Bir hafta sular seller gibi geçiveriyordu. Bütün stresim baş ağrısı olarak geri dönüyordu bana.

Ne babalarımla ne de okuldan diğer arkadaşlarımla konuştum. Sınav günü geldiğinde ise kendimi Allah'a dua ederken bulmuştum.

Buruk bir şekilde gülümseyip son kez Ömer'i düşündüm. Ona şans diledim. Tüm içtenliğimle bendeki şansın da onun olmasını istedim sınava girmeden önce. Çünkü o her şeyi hak ediyordu.

---

Sanki hayatımda hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Zaman durmuştu. Hiçbir şey önemli değildi. Herkes yakarıyordu,  bazılarının gözlerinden sevinçleri okunuyordu ama ben ruhsuz gibiydim.
Hiçbir şey değişmemişti.

İnsanlara çarpa çarpa yürüdüm bahçede. Kapıya ilerledim. Yürüdüm. Bir sağ, bir sol. Elimde kimliğim ve kalemim.

İnsanların sesleri, yapraklar hışırdıyor. Yerden bir toz bulutu kalkıyor. Her şey bulanık etrafımdaki ve ben yürümeye devam ediyorum.
Ama hiçbir şey değişmiyor işte.

Zaman durmuş gibi.
Kafamı kaldırıp karşıma bakıyorum.
Gözlerimi oyalıyor, tekrar bakıyorum.

"Ömer?"

Bana bakıp gülümsüyor, adımlarımı hızlandırıyorum, ben hızlandıkça zaman da hzılanıyor.

Ve işte mucize gibi, diye düşünüyorum.
Onun kollarına atıyorum kendimi. Onu kaybedeceğimi düşünüp daha da sıkı sarılıyorum.

"Nasılsın Ege?"

"Artık çok iyiyim."

O da bana sarılıyor.

"Hadi gidelim artık." diyor.

"Tamam." diyorum.

---

Müezzin'in Oğlu (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin