Yemekte hep birlikte havadan sudan konuştuk. Tahir babam Ömer'e dersler konusunda teşekkür ettiğini söyledi.
Gerçekten de Ömer'le tanıştığımdan beri hayatımdaki önemli değişikliklerden biri de ders konusuydu.
Yemekten sonra müsaade isteyip yukarı kata çıktık.
Hava hafiften kararmıştı, buğulu bulutlar güneşi uğurluyor, ufuktan yükselen karanlığa kucak açıyordu.
Bir süre yerde oturup ders çalıştık.
"Akşam yanlız başına odandayken neler yapıyorsun?" diye sordum soru çözmekten sıkılınca.
"Ders çalışıyorum, kütüphaneden aldığım kitapları inceliyorum, düşünüyorum."
Ay ışığı odadan içeri giriyordu.
"Zaten kafamı kaldırdığımda uyuma vaktinin geldiğini görüyorum, zaman çoktan geçmiş oluyor."
"Yorulmuyor musun bu kadar şey öğrenirken?"
"Hayır, öğrenmemek cahillerin işidir, ve dünyada bilmediğim o kadar çok şey var ki... "
"Haklısın ama bazen sadece dışarıyı izlemek bile o kadar çok şey öğretiyor ki insana.."
Bir süre kafasını kitaptan kaldırıp bana baktı.
Gözlerimin içine.Sonra gülümseyip tekrar kafasını kitaba döndü.
Aşığım sana aşık. Allahım gerçekten çıldıracağım galiba...
Ama imkansız öyle değil mi?
Bunu düşünmekten hep nefret etmişimdir. Çünkü imkansız dedikçe kalbime ağrılar giriyor, o kor gittikçe vahşileşiyordu içimde. Bazen acımasız bir şaire bazense hüzünlü bir kuşa benzetiyordum kendimi.
"Belki de" demek üç aydır o kadar yormuştu ki beni anlatamam.
Bir süre daha ders çalıştık, Selim babam arada bir uğrayıp istediğimiz bir şey olup olmadığını soruyordu, bir de çay getirmişti.
Sıcak sıcak yudumlarken önümdeki ders kitabını kapatıp çalışma masamın üstüne koydum.
"Dilim yandı!"
Yüzünü ekşitmiş, dilini dışarı çıkarmış bir şekilde bulunca Ömer'i kahkahalara boğuldum.
O da benim arkamdan acı acı gülüyordu.
Pencereden dışarı bakıyordu.
"Acaba nasıl hissediyorlardır?" dedi mırıldanarak.
"Kimler?"
"Dergideki insanlar."
Umarım tahmin ettiğim dergilerden bahsetmiyordur.
"Neden bu kadar çok merak ettiğimi se bilmiyorum." dedi. O kadar kısık sesle konuşuyordu ki neredeyse duyamayacaktım.
"Aslında biliyorum, nefsim yüzünden."
Yanına oturup "Bilmediğin şeyi merak edersin." diyerek karşılık verdim.
"Evet, merak edersin."
Evet, ederim.
Mesela seni.
Dudaklarını, her şeyini.
Bilmediğim için merak ediyorum.
Bilsem de merak etmeye devam edeceğimi biliyorum.Onun aklını o an çelebileceğimi biliyordum ama bir şey söylemedim. Her hareketim bir felakete yol açabilirdi çünkü.
"İnsanın kendini anlamaya çalışması çok önemli." dedim.
"Kendini tanımaya başladığın zaman kendinin en iyi arkadaşı olmaya başlıyorsun."Polenler dışarıda uçarken ay ışığının altında parıldıyorlardı.
"Bu yüzden kendini keşfetmen gerekiyor. Bunu yaptığında da kendi doğrularını kendin yazmış oluyorsun."
"Nasıl?"
"Mesela yaşadıklarınla alakalı düşün, ne hissettiğini sorgula."
"Hmm... deneyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müezzin'in Oğlu (bxb)
Romancebu imkansız bir şeyin hikayesi. -SOFT BİR HİKAYEDİR- 「13. #loveislove」