bölüm; sekiz | "günahlar ve yanılgılar"

69 17 98
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Biliyor musun? Kafayı yemişsin." dedi.

"Biliyor musun? Tam bir sümüklü böceksin." diye ona karşılık verdiğimde yüzünü buruşturdu.

"Ben," deyip işaret parmağıyla koridoru gösterdi. "Gidip diğer notları arayacağım. Sen istediğini yapabilirsin. Çünkü daha fazla buna katlanamayacağım."

"Öyle mi," deyip ben de onu taklit ettim ve parmağımla koridorun diğer tarafını işaret ettim. "Ben de gidiyorum. Çünkü cidden sıktın."

Kafasını bir kez salladı ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Kollarımı göğsümün üzerinde bağlayıp onu izledim. Birkaç adım attıktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi durdu. Tek kaşım havaya kalktığında yavaşça bana döndü ve dudaklarını aralayarak konuşmaya başladı.

"Baksana," diye mırıldandı sesli denebilecek bir şekilde. "Katilin sen olmadığı ne malum?"

Bağlı olan kollarım benden bağımsız bir şekilde iki yanıma düştüğünde dehşet içinde ona baktım.

"Ne?" diye fısıldadığımda, sanki zaman tam şu anda durmuştu. Zihnimin derinlerinden gelen seslere yalnızca açıktım, diğerlerini duyamıyor gibiydim.

Üzerine atlamak istedim. Tanrı şahit, tam üzerine atlayıp ellerimi boğazına sararak onu boğmak istedim çünkü ona anlatmış olmama rağmen, benim üzerime attığı suç öylesine büyük ve katlanılmazdı ki...

"Benim," dedim zar zor. "Seni suçlu gösterebilmek için kanıtlarım var ama senin yok."

Bana doğru birkaç adım atıp tam önümde durdu.

"Bir şeyleri düşünüp fikir yürütebilirsin," dedi sakin ve kendinden emin bir şekilde. "Ama birine bir suçu yıkmak... hem de bunu emin olmadan yapmak, bambaşka bir şeydir. O yüzden birinin bir günahı işleyip işlemediğini düşünürken, kesin kanıtların olmalı. Aksi takdirde aynı suçlama sana yapıldığında kalakalırsın. Aynen şu an olduğu gibi."

Ardından arkasını dönüp hızlı adımlarla gitti, ben de laflarının altında ezildim.

Aslında haklıydı, eğer haklı olmasaydı ona ağzının payını pekâlâ verebilirdim ama doğruydu söyledikleri. Birinin omuzlarına bu suçu yüklemek istemiştim çünkü bu bilinmezlikten sıkılmıştım. Sürekli birilerinin bunu yaptığını düşünüyordum ve en sonunda onun olduğu gerçeğini beynim o kadar çabuk kabullenmişti ki düşünmeden söylemiştim. Tüm oklar onu gösteriyordu çünkü.

Yanılmış mıydım?

Yanılmıştım.

Derin bir nefesi dudaklarımın arasından verip arkamı dönüp onun gittiği tarafın tam zıddına doğru yürümeye başladım. Omuzlarım yeniden düşmüştü, bu sefer kaldırmak gibi bir girişimde bulunmak istemedim. Öyle kalsınlar, vakti geldiğinde dik dururum, diye düşündüm.

Dakikalarca uçağın içinde dolaşıp durdum. Ne aradığımı ve yapacağımı unutmuş gibiydim. Rotasız bir gemiye benziyordum. Sanki bir çıkmaza girmiştim tam şu an. Çıkmak istiyor muydum orası tartışılırdı ama benim ne düşündüğüm ya da yapmak istediğim önemli değildi. Çıkmak ve yolumu bulmak zorundaydım. 

Ağrıyan bacaklarım yüzünden daha fazla dolaşamayınca kendimi bir köşeye atıp dizlerimi kendime çektim ve orada oturdum. Daha bulmam gereken iki not vardı ama nereye sakladıysa bir türlü bulamıyordum.

Kafamı arkaya yaslayıp yana çevirdiğimde gördüğüm kağıt derin ve rahat bir nefes vermeme neden oldu. Titreyen ve üşümüş ellerime rağmen ona uzandım ve ikiye katlanmış kağıdı açıp okumaya başladım.

"Tik tak. Zaman doluyor.
Söylesene, bu notu bulduğunda geriye kaç dakikan kalmıştı?
Yoksa yanındaki adam mı aklını karıştırdı?"

"Senden nefret ediyorum," diye fısıldadım. Sinirden dişlerimi dudaklarıma geçiriyordum ve birazdan kanayacaklarına emindim. Umursamayıp yapmaya devam ettim, o sırada köşede gördüğüm minicik kutu kaşlarımın çatılmasına neden oldu. O kadar küçüktü ki avuç içimde kolayca saklayabilirdim büyük ihtimalle.

Kimin olduğunu düşünmeden dizlerimin üzerinde emekleyerek onu alıp incelemeye başladım. Sıradan, beyaz ve kare bir kutuydu. Dudaklarım büzülürken ona bakmayı kesip kapağını açtım. Umarım içinden aşk mektubu falan çıkmazdı.

Kutunun içinde gördüğüm şey birkaç saniye duraksamama neden oldu. Defalarca kez katlanmış minicik, beyaz kâğıda yazılmış olan yazılar arkasına geçmişti ve harfleri ayırt edebiliyordum. Omuz silkip içinden kâğıdı aldım ve kutuyu yanıma bırakıp kâğıdı açtım.

Açmamış olmayı diledim.

Kâğıdın üzerindeki birkaç damla kırmızı sıvı, sanki rengi belli olsun diye beyaz kâğıda damlatılmış gibiydi.

Bunun yalnızca kırmızı bir mürekkep olmasını diledim, ardından yazıyı okudum.

"Sıra sana geliyor, Sofia.
Her geçen dakika, alacak birinin canını daha."

diğer bölüm için çok heyecanlıyım, selam🤝🤝

bu arada bölümü kontrol etmedim hata falan varsa söyleyin düzeltirimm

sizi seviyorum♡

GÖKYÜZÜ MEZARLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin