•
"Oyun falan oynamayacağım," dedim. Gözlerime olan bakışında hiçbir değişiklik olmadı, tek bir mimiği bile kıpırdamadı. Elimi kaldırıp boğazımdaki bıçağı ittirmeye çalıştım, izin vermedi.
"Amacın ne?" diye sordum. Sesim istemsizce kısılmış, omuzlarım düşmüştü.
Omuzlarım çok sık düşer olmuştu.
"Sadece," dedi ve durdu. Doğru kelimeyi arar gibi bir hali vardı. "Bazen bir şeyleri sorgulamadan yapmak istersin. Eğer her yaptığımı düşünüp kafa patlattıktan sonra bir daha hata yapmamak için çabalasaydım, bu hale gelmezdim."
"Öyleyse sana söyleyeyim, rezil bir haldesin."
Yapmacık bir şekilde gülümsedi. "Teşekkürler, demek ki amacıma ulaşabilmişim."
Kafamı geriye atarak yüzümü buruşturdum. Berbat bir durumun içindeydim. Bir katille yan yana oturuyordum ve adam ruh hastasıydı. Oyunlara kafası ciddi anlamda takıktı ve benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu.
Bu uçaktan sağ çıkarsam neler olacağını düşündüm. Belki tutuklanırdı? Onu şikayet edebilirdim ama beni sağ bırakır mıydı, orasını bilmiyordum.
Her şeyden önce, eski hayatıma dönüp kendimi toparlayabilecek miydim? Hiç sanmıyordum.
O sırada yavaş yavaş benden uzaklaştığını fark ettim. Bakışlarım ondayken benden iyice uzaklaştı ve biraz ileriye oturdu. Gözleri bende değil, benim yaslandığım yerdeydi ve bir şeyleri düşünüyor gibiydi.
Sesimi çıkarmadan dizlerimi kendime çektim ve kafamı üzerine koyup bir süre öylece durdum.
Hiçbir şeyi bilmiyordum. Uçaktaydım, en yakın arkadaşım ve birkaç kişi daha öldürülmüştü. İşin en kötü yanı, kimseye bir şey söyleyemiyordum. Kendi canımın önemli olmadığını söylemiştim ama neden buna rağmen hâlâ diğerlerini kurtarmak için bir şeyler yapmıyordum?
Sanki dünyadan uzakta, bambaşka bir diyarda onlarca insanla mahsur kalmıştım.
Gözlerimi küçük camdan dışarı çevirdim. Gece olduğu için dışarısı kapkaranlıktı ama siyaha yakın gökyüzünden daha açık renkteki bulutları görebiliyordum. Uçağın ucu onları delip aralarından geçiyor, bir rüyada gibi hissetmeme neden oluyordu.
Bulutların arasındaydım.
Eğer, başka şartlar altında olsaydık, Daisy ve ben eminim bu görüntüye delirirdik. Gökyüzünü, arada bir cam bile olsa yakından görmek müthiş bir duyguydu.
Koyu renkli bulutlara elimi daldırıp içinde kaybolabilseydim keşke. Hem belki orada bambaşka bir dünya vardı, kim bilir?
Eminim, hiçbirimiz içine girmeden bunu bilemezdik ama eğer gerçekten öyle bir şey varsa bir saniye bile düşünmeden, gözlerimi kapatarak kendimi gecenin karanlığına bu yükseklikten bırakırdım. Ne de olsa beni tutacak ve düşmeme engel olacak binlerce bulut vardı. Eminim birisi olduğu yerden uzaklaşıp benim yanıma gelir ve tutardı.
Ne de olsa insan değillerdi, kendi çıkarlarının söz konusu olmadığı bir durumda da birilerine yardım edebilirlerdi.
Duraksadım.
Ederlerdi, öyle değil mi?
Yüzümde ne zaman oluştuğunu bilmediğim gülümseme, sert bir maddenin yere çarpmasıyla soldu ve hafifçe yerimden sıçradım. Gözlerim ayağımın ucuna kaydı, bıçak ortada, onun eli de üstündeydi.
"Döndüreceğim ve ucu sana gelirse," dedi ve duraksadı. "Ya ölürsün ya da öldürür."
"Ben kimseyi öldürmem," dedim kısık ama kendimden emin bir şekilde. "Ölmeyi tercih ederim."
Gülümsedi.
"Bunu göreceğiz."
Gözlerimi devirdim. Sahiden bu saçma ve oyun demeye utandığım şeyi yapacağımı falan mı sanıyordu?
"Eğer bana gelirse de ya ölürüm ya da soruna cevap veririm. Kabul ediyor musun?" derken o kadar ciddiydi ki istemsizce alayla güldüm.
"Ne bu? İçini rahatlatmaya falan mı çalışıyorsun?" dediğimde tek omzunu silkti.
"Böyle bir amacım olsaydı gidip insan öldürdüğümü herkese söylerdim."
"Katil olduğunu yani."
"Can aldığımı."
"İkisi aynı şey. Senin dediğin, yaptığın şeyin anlamı değiştirmiyor."
Şimdi fark ediyordum da, bakışları dümdüzdü. Hiçbir duygu barındırmıyordu. Güzel olan hiçbir hissi tatmadığına emindim.
Bana cevap vermeden bıçağı hızlı bir şekilde çevirdi. Kendi etrafında dönen bıçak bana çarpmasın diye kenara çekildim.
"Kabul etmedim." diye mırıldandım.
"Ne yapmak istediğini sorsaydım bunu demenin bir anlamı olabilirdi, ama sormadım."
"Senden nefret ediyorum." dedim sesimi yükselterek. Tam daha fazla konuşamayacağımı düşünürken bunu bu kadar sesli söylemiş olmam, hâlâ bir şeylere karşı gelebildiğimi gösteriyordu. Bu iyiydi.
Beni umursamadı. Sinirle elimi yumruk yaptım.
Sanki avuç içlerimde geçmişi taşıyor gibi hissettim, daha da sıktım ve elime batıp canımı acıtan tırnaklarımı umursamamaya çalıştım.
Tırnak uçlarımda şu anı taşıdığımı düşündüm, sırf bu yüzden, şimdiyi yok edebilmek için elimi açtım ve tırnaklarımı daha iyi hissedip anı yok etme amacıyla diğer elimin içine bastırdım.
Birden gelen acı tüylerimin diken diken olmasına neden oldu. Bıçak yavaşladı, dönmeyi bırakmak üzereyken dudaklarımı ısırdım.
Son bir umut, lütfen, dedim içimden.
Bakmamak için kafamı yukarı kaldırıp gözlerimi ışıklara diktim. Bıçağın zeminde dönerken çıkardığı ses durdu, zamanın daha da yavaş aktığını hissettim ve dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı eğdim.
Ucu onu, arka kısmı beni gösteriyordu.
•
selaaamm, nasılsınız?
bundan sonra bölümler daha olay ağırlıklı gider diye düşündüm, çünkü zaten az bir yolumuz kaldı.
bu satıra kurguda merak ettiğiniz ve cevabını bulamadığınız şeyleri yazarsanız cevapları diğer bölümün içinde bulabilirsiniiz
öptüm♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ MEZARLIĞI
Mystery / Thrillertamamlandı. • "Ellerinin arasında geçmiş, bir tarafın aslında hiç sevilmemiş... Söylesene, Sofia, gördüğün onca şey, nasıl sana zarar vermemiş?" • 18.03.2021, Perşembe 26.03.2021, Cuma 28.04.2021, Çarşamba