Bu bölümü güzel yorumlarıyla beni motive eden ;
srkplzmkbklm
songuzdmr
kemikle
mihraunalkaya18
isimli kullanıcılara ithaf ediyorum.Gördüğüm manzara kalbimdeki şehri enkaz yığınına çevirmiş, ben sırtıma zorla bindirilen yüklerle o enkazın altında kalmıştım. Üstüme devrilen taş duvarlar ruhumu ve bedenimi ezerken dudaklarımdan acı bir inilti çıkmak istemiş ama karanlıkta gizlenen zebaniler tarafından susturulmuştum. Ağır geliyordu koca bir şehrin enkazı. Ellerini ağzıma kapatan zebaniler acımıyordu yıkılan benliğime.
Bağırmak beni kurtarın demek istiyor ama kelimelerim hapsediliyordu göğüs kafesime. Yinede çırpınıyor merhamet dileniyordum kendimden. Çünkü biliyordum o şehri ben inşa etmiştim kalbime. Bir gün yıkılırda altında kalırsam diye düşünmeden benliğime yasaklananı yapıp, hayal kurup, inşa etmiştim.
Şimdi kalbime inşa ettiğim şehir hayallerim gibi yıkılmış altında kalmıştım ama benim yüzümdendi. Hayal etmemeli, inşa etmemeliydim o şehri kalbimin gül bahçelerine. Şimdi hem kalbindeki yıkık virane şehirle hemde acımasızca dallarından koparılan gülleriyle feryat figandı geceye.
Kimse gelmiyordu onu enkazdan kurtarmaya. Sonra ileride peri kızı gibi kendine gelen Liva yı gördü. Doğru ya Liva onun kalbinin kraliçesi en güzel sarayının sahibiydi şüphesiz. Geldi ve kurtardı onu altında kaldığı enkazdan.
Bedeni ve ruhu derin yaralar ve çizikler almıştı ama zebaniler kazımıştı kalbine pençeleriyle bir daha hayal kurma diye. Emin olduğu şeyse zebaniler ne kadar kötü olsada tıpkı bir anne gibi öğüt veriyordu aslında ona. Zebanilerin kalbine kazıdığını aklında yazdı, hayal kurmak, ümitlenmek yok artık diye.
Doğruldu ve kalbindeki virane şehirle evin çıkışına doğru ilerledi. Dersini almıştı ama kalbindeki enkazı temizlemek yıkıntıları süpürmek zor olacaktı yinede başarıp üstesinden gelecekti muammasız. Adımları zihninde yankılanıyor niye diyordu bile bile. Niye ümit ettin. Önceden mutlu olamayan sonradan olur muydu hiç.
Zihnimdeki zehirli sarmaşıklar ve kalbimdeki kor yangınla ulaştığım kapıdan sessizce çıktım ve adımımı attım beni yutmak istercesine duran karanlık ve izbe sokağa. Bedenimde hiç kimsenin ulaşamadığı ulaşıpta zarar veremediği o küçük kızdan izler taşıyordu adeta. O küçük kızda korkardı zifiri karanlıktan, karanlıkta ona zarar vermek için bekleyen cellatların olduğunu düşünürdü.
Bedenim deki küçük kızla birlikte adımladım şehrin karanlık sokaklarını. Korkuyordum, tüm hücrelerime kadar korkuyordum. Ama çaresizdim, kimsesizdi ruhum. Beni sahiplenecek, değer verecek birini bulamamıştım, ümidimide kaybetmiştim. Sus dedim içimde korkuyorum karanlıktan diyip hıçkıra hıçkıra ağlayan küçük kıza.
Sus lütfen. Başka çaremiz yok, kimsesiz kalbimizle ve ruhumuzla bu karanlığa bu sokaklara aitiz biz. Bizim evimiz sokuk ve karanlık sokaklar. Tıpkı diğer kimsesiz kardeşlerimiz gibi. Herkes yüksündü bizi sığdıramadı kalbine ama bak sokaklar bizi sahipleniyor.
İçimdeki küçük kız birazda olsa sakinleşti ve yüzünü kaplayan damlalarla bakışlarını çevirdi bana
" Sarılsana bana kimsenin sarılmadığı gibi" Ne zamandır bilinçsizce ilerlediğim sokakta afalladım ve durdum. Bu cümleyle gözlerimden bir damla intiharını verdi ve evden ayrıldığımda ağlamamak için kendimi sıkıyorken dağıldım bu cümleyle ve birlikte ağladık küçük kızla.İnsan hiç kendine sarılırmıydı. Sarılırdı. Çünkü ben kimsesizdim ve kendimden başka kimsem yoktu. Gözlerimi diktim ve baktım sokağa. Azerin bana verdiği para çantamdaydı o da Azerin evindeydi. Yanımda olsada bir şey değişmezdi çünkü ben ruhuma tırnaklarını geçiren adamın parasına dokunmayı kendime benliğime yediremezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI VİSAL ~ TARUMAR ~ (Zoraki Aşk)
Romansa+18 İÇERİKLER BARINDIRIR. RAHATSIZ OLACAKLAR VE KÜÇÜKLER OKUMASINLAR " Yalvarırım bırak gideyim." Azer çırpınışlarıma ve söylediklerime kulak asmayıp sinirli ve çatık kaşlarla cam kenarındaki barın yanına gidip barın üstündeki viski şişesini eline...