Kalbim bütün bu olanların ağırlığını taşıyamıyor , zihnimse olanlara bir anlam yükleyemiyordu. Nasıl bir oyunun içindeydik bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı. Geçmiş elindeki hançeri geleceğe saplamış , gelecek acı içinde direnmeye çalışıyordu. Şimdinin ve şimdiden sonra olacakların özeti buydu. Geçmiş sızmıştı geleceğe önce elindeki meşaleyle. Geleceği aydınlatacağını, gerçeklere ışık tutacağını düşünmüştüm. Haklıydım da ama eksik düşünmüştüm. Geçmiş geleceğe sızıp gerçekleri aydınlatırken tüm gerçeklikler birbirine girecekti ve hesap soracaktı gelecekten. Bizse bu oyundaki kuklalardık, oradan oraya savrulacak nedenini bilmediğimiz bir hesaplaşmada kurban olacaktık. Geçmiş ve geleceğin savaşında olan bize olacak hayatlarımız bir yıldız gibi kayıp zamanla da sönecekti. Tek dileğim bu savaşın sonunda bizden geriye yaşanacak birşeylerin kalmasıydı.Zihnimde fırtınalar kopup düşüncelerim birbirine girerken gözlerim tek bir noktaya tutsaktı. Onun zifiri gözlerine. Oda benim irislerime saplamıştı irislerini. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemez halde öylece ayakta dikiliyor, gözlerimden inci tanelerinin dökülmesine izin veriyordum. Nasıl bir açıklama yapacaktım ne diyecektim. Bu kutuyu neden bana getirdin, kimsin sen diyecekti. Ne cevap verip ne anlatacaktım. Oysa onunla tek kelime dahi etmememi söylemişlerdi bana kutuyu verip hemen yanından ayrılmamı. Şimdi nedenini anlıyordum hem açıklama yapmak zorunda kalmamam için, hemde onlar hakkında herhangi bir bilgi vermemem içindi.
Bense kutuyu vermiş rahat konuşalım diyerek getirdiği odaya girmiştim. O an gerçekler zihnime üşüştü. Çok zaman kaybetmiştim daha fazla zaman kaybedemezdim yoksa her şeyi anlarlardı. Ve o zaman her şey daha da acımasızlaşırdı. Ama nedenini anlayamadığım bir şekilde ona bir açıklama yapmak istiyordum delicesine. Ona bütün gerçekleri anlatmak bütün bu durumu açıklamak istiyordum. Hızla ilerledim ve karşısında durdum.
" Söz veriyorum sana her şeyi anlatacağım. Ama şimdi soru sorma lütfen çünkü zamanım yok. Lütfen hemen telefon numaranı ver ve gitmeme izin ver. "
" Telefonunu ver. "
Çantamdaki telefonumu çıkararak hızla ona verdim telefonuma numarasını kaydedip beni çaldırdı ve telefonumu bana verdi. Etkisi altında kaldığım zifiri gözlerine son kez tekrar takıldı irislerim. Bacaklarım biraz daha kalmak biraz daha zifirilerine bakmak için direniyordu ama içinde bulunduğum gerçeklik onları ilerlemeye zorluyordu. Hızla arkamı döndüm ve merdivenleri inerek hole geldim derin bir nefes alarak kapıyı açıp aceleci adımlarla ilerledim. Bahçeden çıkıp etrafımı taradım ama hiç bir yerde arabayı göremedim. Pes etmedim ve koşar adım yol boyunca ilerlemeye devam ettim. Birkaç dakika sonra yanımda bir araba durdu ve kapısı açılarak hızla içeriye çekildim.
Hızdan dolayı nevrim dönmüştü bir kaç dakika sonra kendime gelebildim ancak. Beni buraya getiren adam karşımda oturuyordu yanımda da beni içeriye çeken adam vardı. Yakalanmamak için ona yalan söyleyecektim. Onu yalanıma inandırmam gerekiyordu ve biliyordum ki söylediğin yalana karşındakini inandirmanın tek yolu önce o yalana kendin inanman gerektiğiydi. Kendin inanmadığın bir yalana karşındakini inandıramazdın.
Bu tecrübeyi daha önce insanlara çok yalan söylediğimden değil yaşadığım acıların yaşanmadığına kendimi inandırmak için kendime söylediğim yalanlardan edinmiştim .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI VİSAL ~ TARUMAR ~ (Zoraki Aşk)
Romansa+18 İÇERİKLER BARINDIRIR. RAHATSIZ OLACAKLAR VE KÜÇÜKLER OKUMASINLAR " Yalvarırım bırak gideyim." Azer çırpınışlarıma ve söylediklerime kulak asmayıp sinirli ve çatık kaşlarla cam kenarındaki barın yanına gidip barın üstündeki viski şişesini eline...