Olamaz...

438 21 8
                                    

Rahatlayıp müzik dinlerken fark etmeden uyuya kalmışsınız. Müziği kapatıp ayağınızı sudan çıkarmaya yeltendiniz ancak ayaklarınız suda çok kaldığı içi yere basarken acıyordu. Sudan çıkarıp birazda öyle beklediniz. Tavana öylece bakarken odanızdan sesler geldiğini duydunuz. Kardeşiniz olduğunu düşünerek umursamadınız. Ancak sesler artınca dayanamayıp BEN'e sessiz olmasını söylediniz. Sesler...devam mı ediyorlardı yoksa? Ama durdurmuştunuz? Emin olmalıydınız. Ayağınızın acısına katlanmaya çalışarak banyodan çıkıp odanıza girdiniz. Bu sefer seslerin bir sahibi vardı. Ama bu sizin kardeşiniz değildi... Tam bir şey söylemek için ağzınızı açmışken başınıza aldığınız sert darbeyle her şey kararmıştı.

Uyandığınızda karanlık bir odadaydınız. Elinizi başınızın arkasına götürüp yaranıza bakmaya çalıştınız fakat nafile. Elleriniz de ayaklarınız da oturduğunuz sandalyeye bağlıydı. Konuşmayı denediğinizdeyse ağzınızdaki banttan dolayı bunda da başarısız oldunuz. Etrafınıza bakıp neler olduğunu anlamayı çalıştınız. İlk başta karanlıktı ama bir süre sonra az da olsa daha iyi görüyordunuz. Boş bir odada sadece siz, tavanda bir lamba ve karşınızda bir kapı vardı. Ellerinizi iyice birleştirerek iplerden ayırmaya çalıştınız ancak ipler çok sıkıydı ve iz kalacağından çok emindiniz. Bu seferde ayaklarınızı çıkarmaya çalıştınız ancak ayaklarınız da çok sıkı bağlanmıştı. Bir kaç dakika daha süren kaçma çabalarınızdan sonra karşınızdaki kapıdan kilit açılma sesleri gelmeye başladı. Çabalarınızı bırakıp dışarıdaki kişinin içeri gelmesini beklediniz.

"Görüyorum ki uyanmışsın."

"MmmMmM!"

"Neden konuşmuyo-ah doğru bandı çıkarmamışım."

"Ah! Daha yavaş çekebilirdin. Neredeyim ben?"

"Bodrumdasın."

"Peki sen kimsin?"

"Benim adım Bleedingman, şimdilik sana ben bakacağım."

"Benim senin yardımına ihtiyacım yok!"

"Emin ol bu şekilde benimle böyle konuşmak istemezsin."

"A, öyle mi? Ya konuşmaya devam edersem?"

"İşte o zaman-"

"Alex, onu rahat bırak biliyorsun ona ihtiyacımız var."

"Tch."

"Merhaba -_____-, ben Rodger Williams. Bana Rodger diyebilirsin."

"Benim burada ne işim var? Bana niye ihtiyacınız var?"

"İlk olarak sana bir kaç şey dışında her şeyi söyleyemeyiz. Sana ihtiyacımız olduğu için buraya getirdik ama nedenini söyleyemeyiz. Zaten yakında öğreneceksin. Fakat şimdilik bizim gitmemiz gerek. Hadi Alex, gidelim."

"Pekala..."

Adının Alex olduğunu anladığınız kişiyi hiç gözünüz tutmamıştı. Rodger iyi birine benziyordu ama emin olamazdınız tabi. Adamlar çıktıktan sonra sandalyenizi biraz döndrüp arkanıza baktınız. Bir cam vardı ve en iyisi de sizin sığabileceğiniz bir büyüklüğe benziyordu. Ellerinizi nasıl kurtaracağınızı düşünmeye başladınız. Bir süre düşündükten sonra acı verecek fakat işe yarayacak bir şey buldunuz. Sandalyeniz eski olduğu için paslıydı bu durumda sandalyenin ayaklarından birini kırıp bunu ipleri kesmek için kullanabilirdiniz. Eğer işe yaramazsa da baş parmağınızı yerinden çıkarıp elinizi çekmeyi deneyecektiniz. Gücünüzü toplayıp ayağa kambur bir şekilde ayağa kalktınız. Daha sonra zıplayıp kendinizi aniden bıraktınız. Büyük bir gürültüyle sandalye kırıldı. Sesin duyulduğunuzdan emindiniz bu yüzden hızlıca sandalyenin kırılan ayağını alıp ipleri kesmeye başladınız. Bir süre sonra ipleri açmayı başardınız ve hemen ayağınızdaki ipleri çözdünüz.

"Hey! Neler oluyor orada?!"

Ayağınızı da çözdükten sonra zaman kazanmak için sandalyeyi kapıya dayadınız böylece içeri girmeleri zorlaşacaktı. Daha sonra elinizdeki paslı çubuğu cama atıp kırdınız ve duvara tırmanarak camdan dışarı çıktınız. Alex denen adamın dediği gibi bodrumda olduğunuz için dışarı çıkışınız daha kolay oldu. Ayağa kalkar kalkmaz koşmaya başladınız. Ormanın hiç bilmediğiniz bir yerindeydiniz fakat bacaklarınız sanki her zaman geldiği bir yolmuş gibi sizi yönlendiriyordu. Arkanızdan gelen sesleri aldırmadan koşmaya devam ettiniz. 

~Bir süre sonra~

Durup mola vermeye karar vermiştiniz ve şuan büyük bir ağacın kovuğunda oturuyordunuz. Yağmur yağmaya başlamıştı ve bu yüzden koşarken ayağınız bir köke takılıp düşmüştünüz. Yanınızda su olmadığı için ağaçların büyük yapraklarında biriken damlacıklarla hem susuzluğunuzu hem de yapraklarla ayağınıza alçı gibi olan bir şey yapmıştınız. Ayrıca sizi kaçıran kişileri de atlatmıştınız. Derin bir nefes verip başınızı arkaya attınız. Nerede olduğunuzu bilmiyordunuz ve akşam olmaya başlıyordu. Creeypastaların ve proxylerin olduğu gibi vahşi hayvanlar da elbette vardı. 

Yeniden önünüze baktığınızda karşınızdan geçen beyaz bir tavşan gördünüz. Tavşan çok güzeldi fakat nedense topallıyordu. Öne eğilip tavşanı aldınız ve bacaklarına baktınız. Ayaklarından birine diken batmıştı tavşanın kafasını kolunuza koyup sırt üstü yatırdınız. yanınızdan iki tane küçük çubuk alıp cımbız gibi tutup küçük beyaz tavşanın ayağındaki dikeni çıkardınız. Canı acıdığı için kıvranmıştı fakat şimdi daha iyiydi. Tavşanı iki elinizle tutup su içtiğiniz yere tutup tavşanın içmesine yardım ettiniz. Daha sonra ayağınıza bağladığınız yapraktan bir tane de tavşanın ayağına bağladınız ve ıslandığı için üşümesini durdurma umuduyla tavşana sarılıp sıcak tutmaya çalıştınız. Yağmurun sesi ve yorgunluğunuz yüzünden yavaş yavaş dayanamayıp gözlerinizi kapattınız.



A/N: Bu arada bu Alex ve Rodger isimli karakterleri ben öylesine eklemedim. Onlarda Creepypasta fandomundan

Alex:

Rodger:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Rodger:

Bide eğer bilmiyorsanız veya izlemediyseniz bu karakterler 'I eat pasta for breakfast' den

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bide eğer bilmiyorsanız veya izlemediyseniz bu karakterler 'I eat pasta for breakfast' den. Lazari'nin hikayesini anlatıyor ve bence çok güzel hatta 3 kez izlemiş bile olabilirim. Eğer izlemek isterseniz linkini buraya koyuyorum.

https://www.youtube.com/watch?v=lHS0DzuwHLk

Creepypasta EvindesinizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin