Tarih her zaman bir kahraman seçiyordu. Taa ki en büyük korkumuz gerçekleşene kadar...
O gün diğer günlerden daha kötü uyanmıştı insanlık. Sanki herkes hissetmişti kötü birşeyin gelişini. Kim bilebilirdi ki bir kaç saat sonra dünyanın yarısının toza karışacağını.
Bir kaç yıl öncesine kadar tüm hayatım toz pembeydi. Sevdiğim adam yanımda, arkadaşlarım yanımda, çok iyi bir işim var ve sayamıyıcağım kadar mutluluk hormanları benleydi. Tüm hayatımı o değiştirmişdi. Hani vardır ya herkesin sadece taş olarak gördüğü birisi senin gözünde elmasdır. İşte benim için de öyleydi bu.2 yıl önce
"Hadi tris! Bugünlük bu kadar yeter. Geri kalan yemeği biz dağıtırız."
"Teşekkür ederim nick. Ama bunu bitirmeden bir yere gidemem."
"Saat çok geç oldu-"
"Heyy hadi ama! Bir kaç blok arkada evim. nick bugün biraz daha kalıcam. Yoksa kafamın içindeki fizik teorileri beni öldürücek."
"Tamam tamam. Sana karşı koyamıcak kadar yorgunum bugün."
"Teşekkür ederim"
Günün acımasız 10 saatini laboratuvar da geçirmek beni deli edip kendimi intihara sürüklemek için koca bir sebepti. Ve geceleri de kabustan kurtulmak için de evsiz insanlara yemek dağıtmak kurtuluş oluyordu. Bazen bu işi sırf vicdanımı rahatlatmak için yapsamda...
Saat iki sularıydı ve eve gitmem gerektiğini gökyüzü dahi bağırıyordu. Tabi new york sokaklarında yıldız görmek çok zor olsada.
"Hey çocuklar ben gidiyorum. Yarın görüşürüz. Görüşürüz küçük sebastian"
"Görüşürüz ağaç tris."
Kocaman bir şehirde yaşasanızda bazen öyle anlar geliyor ki koca bir dünya dahi dar geliyor Ve bazen tanımadığın bir insan dahi mutluluk veriryor sana.
Tam sokağın başını döndüğümde karşıma bir köpek çıkmıştı . Ağzı kanıyordu ve vücudu yaralanmıştı. Tam eğildiğimde paçamdan tuttu. Sanki bir yere götürmek istediği belliydi. Bir anda koşmaya başladı. Hiç sorgulamaksızın peşinden gittim. Bu size ne kadar ahmakça geldiyse bana da geliyor merak etmeyin. Sonuçta koca bir şehirde bir köpeğin peşinden gece yarısı gitmek pek akıllıca değil.
Köpek o kadar hızlı koşuyordu ki ona yetişmek için ilk defa bu kadar hızlı koştuğumu fark ettim. Çöplüğün önüne getirmişti beni. Gecenin yarısı bir köpek neden beni buraya getirmişti ki? Bir kaç konteynırın arkasına gidip havlamaya başlamıştı. İki üç adım attığımda ise bir kol görmüştüm. Aklımdan bin türlü ihtimal geçsede hemen yanına gittim. Uzun saçları baygın yüzünü örtmüştü. Sanki biryerden tanıyordum ama bir türlü hatırlayamamıştım. Kanaması vardı. Sanki birisi onu bir kaç kurşun ile delmişti. Hemen bea'yi aradım. Ve gelip evime götürmeme yardım etti. Her saniye biraz daha kanaması fazlalaşıyordu.hemşire bir kardeşe sahip olmak bana çoğu tıp bilgisini kazandırmıştı. Kurşun fazla derinde değildi. Onu çıkartmam gerekiyordu. Ölmesine izin veremezdim. Tam ceketini çıkarıcaktım ki sol kolu metal ile kaplıydı. Neye şaşıracağımı bile şaşırmıştım ve adam kanepemde ölüyordu. Hemen yarayı temizledim ve kurşunu çıkardım. En kötü tarafı yaraya dikiş atmakdı. O bunu hissetmesede ben onun yerine hissedip ağlıyordum. Herşeyi halletsemde acilen sokakdaki eczaneye gitmem lazımdı. Birer serum ve vitamin bu mutant adam için hiç fena olmazdı. Hemen ceketimi giydim ve bir koşu aşağı inip alıcaklarımı aldım, geldim.Kapıyı açtığımda karşıdaki koltuka kimse yoktu. Bir anda kalbim çok hızlı atmaya başladı. Tam mutfağa doğru ilerlerken birisi ağzımdan ve belimden sıkıca tuttu. Nabzımı resmen tüm amerika duyucaktı.
"Sen kimsin? Ne işim var burda?" Diye sordu. "Bn bbn" ağzım kapalı iken nasıl konuşabilirdim ki. Elini ağzımdan çekti ve yüzümde resmen 5 parmak izinin varlığını hissettim.
"Tekrar soruyorum, sen kimsin? Ben neden burdayım?"
" ahh,ilk olarak ben tris ve seni bir köpek buldu,evett"
"Sen ne saçmalıyorsun" diyip bir anda boynumu sıktı. İnsanların neden beyaz ışığa beyaz ışık dediklerini açık açık anlamıştım. Eli o kadar soğukdu ki iliklerime kadar hissetmiştim. Bir anda yere bıraktı beni. O an şükür etmiştim nefes alabildiğim için. Eğilip yaklaştı ve bir anda elini duvara vurdu.
" son kez soruyorum, ben burada napıyorum ve sen kimsin?"
"Iğhm, ben tris evet bunu söylemiştim, bir bilim insanıyım ve eve dönerken bir ufak dostum beni sana getirdi. Yaralıydın bende eve getirdim."
"Beni nerde bul- ahhh-" bir anda duvara yaslandı. Hemen kolunun altına girdim. Kendimi taşın altında ezilen bir karınca gibi hissetsemde ayağa kaldırdım. "Hadi gel otur şu koltuğa. Daha iyileşmedin."
Koltuğa oturtmuş muydum yoksa devirmişmiydim pek bilmiyorum.
"Sana serun takıcam. Ama ilk önce şu üstündekileri çıkaralım. Yoksa mikrop kapıcaksın"
"Hayır ben iyiyim. Ve üstümü çıkarmam."
Çok zor biri olduğu aldığı nefesten dahi anlaşılıyordu. Ve o koltuk örtüsünü yeni almıştım tabiki de buna izin vermezdim. Çok büyük cesaretle yarasını bastırdım "ahh" dedi. " tıh beğenmedim iyileşmemişsin. Şimdi iki saniyeliğine gidip sana çamaşır alıp geliyorum."
Bir an yanından ayrıldım hızlı adımlarla odama ilerledim. Dolabı açtım ama ne vereceğimi bilmiyordum. En alttaki gömleği ve altı içinde kardeşimin geçen aydan kalan eşofmanını aldım. Hızlı adımlarla içeri girdim. Yanına oturdum ve ceketini tuttum. Aniden elimi tuttu.
"Lütfen zorlaştırma işimi. Yerinden bile kıpırdamaman lazım ve bunları giymelisin. Sadece gömleği giydiricem meraklanma"
Hiç birşey söylemesede çok öfkeli,yorgun ve ölü gibi bakıyordu. Gözler insanın aynasıdır diye boşuna dememişler meğerse.
Ceketi çıkarmıştım. Siyah üstüne yapışan bir tişörtü vardı. onu kesmek zorundaydım. Yan çekmeceden makası aldım ve alttan kesmeye başladım.
-"Hayır tris tanımadığın belalı bir adamın vücuduna düşmemelisin hayır"- diye içimden mırıldansamda o kadar kusursuzdu ki çoğu insan buna para verip izleyebilirdi. Gömleği aldım ve giymesine yardım ettim. Düğmeleri iliklerken daha bitkin düştüğünü gördüm. Hemen yatmasını sağladım ve sağ kolunu sıvadım . Cidden şaşırtıcıydı. Sağ kolu normal bir insan kolu iken diğer kolu ise metaldi. Ve 4 senedir çoğu askeri araçların dayanıklılığını kontrol eden biri olarak söylüyorum ilk defa böylesini görmüştüm. İçimden dua etmeye başlamıştım canını yakmamak için. Serumu takmıştım. Ve 10 dkk sonra uyuya kalmıştı. Yavaşça ayağa kalktım, kapı ve pencereleri kilitledim. Sonra üstümü değiştirip baş ucuna oturdum. O kadar yorgundum ki uyuya kalmıştım.İlk defa böyle birşey deniyorum umarım beğenirsiniz. Görüşleriniz benim için çok değerlidir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Yaşanmışlık- Bucky Barnes
Roman pour AdolescentsO gün çoğu gemi etksiz hâle getirilmişti. Captain i sudan çıkarmıştı. Ama kendisine ne olmuştu? Kayıp olan yılları bucky barnes ın en yakınından, bilinmeyenininden yazıyorum...