.
.Pistte dans eden insanları izliyordum boş bakışlarla. Birkaç ufak değişikliğin dışında burası hala aynıydı. Işıklar artık daha fazla göz yoruyor, içeride daha çok insan bulunuyordu. Taehyung yine bir şeylere koşturup duran sevgilisinin peşinde dolaşırken, Jin, Namjoon ve Hoseok üçlüsü karşımdaki koltukta gülüşerek içkilerini yudumluyorlardı.
Onları ilk fark ettiğimde, iş işten çoktan geçti diye düşünmüştüm. Sonunda mutlaka üzülecekleri parlak tabelalarla desteklenmiş bir şekilde ortada gibi hissettirmişti. Yanılmış olmamsa beni üzmekten çok uzaktı. Güzel ve mutlu görünüyorlardı. Dolayısıyla her ne kadar ilk başta Hobi'yi kan kusturana kadar sinir etsem de, gözlerinin daha önce bu kadar parlamadığından da emindim.
İki kişiyi aynı anda ayartıp, üçlü bir ilişki yaşayan arkadaşınız size sarılarak saatlerce onları nasıl sevdiğini tüm ayrıntılarıyla anlatırsa, siz de yalandan da olsa aldığınız gardı indirirdiniz. Bir şekilde şimdi onları böyle görmek güzeldi. Geçen iki senede birçok kez kavga etseler de, orta yolu bulmayı hep başarmışlardı.
Geçen iki senede..
Kısa bir süre gibi göründüğü halde çok fazla şey olmuştu. Hayatımın her zerresine sihirli bir değnek değmiş gibi hissetsem de her şey elbette güzel gitmemişti. Sonuçta bir peri masalında değildik ve o çocuk kandırmacaları hakkında olan düşüncelerim belliydi.
Yoongi'yle aynı evi paylaşmak çok farklıydı. Her şey kısa bir süre içinde geliştiğinden ne yaptığımızı fark etmek biraz zamanımızı almıştı. Kaldı ki birbirimizi çok iyi anlamamızın yanında, fazla tanımıyor oluşumuz sorunlara neden olmuştu. Neyi nasıl yaptığım ve yaptığı konusunda her şey rayına oturana kadar, geçirdiğimiz sinir krizleri sonrası bazı eşyaları yenilemek zorunda bile kalmıştık.
Başka bir sorunsa başlarda sürekli benim paramı harcıyor oluşumuzun onu yıpratmasıydı. Bunun benim gözümde zerre bir önemi olmadığını ona farklı yollarla yüzlerce kez anlatmama rağmen kendini kötü hissetmeyi bırakamamıştı bir türlü. En sonunda ise, ilk tanıştığımız zamanlarda ödeyemediği borcu yüzünden onu döven adamlara parayı benim ödediğimi duyunca işler çığırından çıkmıştı. Ona bunu benim söylemem daha iyi olacaktı, bunu biliyordum fakat istemediğim şeylerin yaşanma olasılığı o zamanlar beni çok korkutuyordu.
En ufak bir hatamda bile gidip konuşarak halledemiyordum çünkü düşünsenize, hayatınızın tam ortasına daha önce hiç şahit olmadığınız türden birisi düşüyor, bununla da yetinmeyip sizin aslında bambaşka olduğunuzu tüm kanıtlarıyla yüzünüze sertçe vuruyor.
Üstelik bu başınıza gelen en güzel şeyken, tüm o afallamanın arasında yaptığınız tek şey salak bir gülümsemeyle onu izlemek oluyor.
Korkmakta haklı olsam da, onunla konuşmam gerektiğini biraz geç anlamıştım işte.
Bir gün çalışma odamdan çıkabildiğimde Yoongi'nin yeni girdiği işinden çıkma saati yaklaşıyordu. Biraz geçe kalmış olduğunu fark etmeden yememiz için bir şeyler hazırlarken -evet ölmemek için yemek yapma işini halletmemiz gerektiğini düşünmüştük- kapı sakinlikle açılmış, gelenin o olduğunu adım seslerinden bile anlamıştım.
Bana seslenmemesi tuhafıma gittiğinden mutfakta olduğumu söylediğimde, arkamın dönük olduğu kapıdan beni izlediğini anlamak zor değildi. Kocaman bir gülümsemeyle elimdeki tabakları her zamanki gibi gözüne sokacak ve bizim için yaptığımdan güzel olmasa bile bitirmek zorunda olduğumuz şeyleri ona heyecanla gösterecektim. Sonrasında beni belimden tutup kendine çekecek, dudaklarıma beni çok özlediği bahanesiyle kapanacaktı. Yemeği soğuttuğumuz için söylenerek geri çekildiğimde de boynuma peş peşe öpücüklerini konduracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
xôxô' ¦ yoonmin ✓
Fanfiction90's au / switch! . ve biz; birbirimizde kullanmak için dudaklarımızla ıslattığımız ojeli parmaklarımızı, dünyaya sallayacağız. . iki bin on dokuz, haziran.