Zack Teale / Sertraline
Lately all the flyers I've been handed over, Jesus
Got me thinking whether any God will even need us
Syncopated rhythmic lyrics barely interest me anymore.
.
Perdesi olmayan penceremden giren güneş ışığı hedef olarak tam gözlerimi seçmişti. Verdiği yakıcı hisse sövmek için dudaklarımı yormak istemeyip, gözlerimi açtım. Dün yaşananları hatırlamak için bir süre kendime müsaade etmiştim. En son birlikteydik ve uyuyorduk. Şimdi ise yatağımda tektim. Bunu anlamak için bakışlarımı boş kısma çevirmeme gerek yoktu.
Yerimde doğrulup yataktan destek almayan elimle gözlerimi kaşıdım. Ayaklarım soğuk zemine bastığında, kalkıp banyoya ilerledim. İşemenin peşi sıra gelen şeyleri yaptıktan sonra aynadaki ıslak yüzüme bakıyordum.
Sahiden bu kadar mıydı cidden? Hiç olmadı birlikte uyanacağımızı falan düşünmüştüm, sabahın sikinde kalkıp gitmesini değil. Umursamamam gerekiyordu. Neyse ki 'miş' gibi yapmak her zaman daha kolaydı. Kapattığım ışığın ardından odaya geri döndüm.
Tam olmayan sigaram aklıma geldiği için bu sefer sesli küfürlerimi sıralayacaktım ki, komodinin üzerinde duran paket gözüme çarptı. Gitmeden önce beni düşünmesi ne kadar da tatlı bir hareketti öyle. Gözlerimi devirip koltuğa oturdum. Sigara almak için yokladığım paketin içinde elime gelen sertlikle durmuştum. Beyinsiz herif yapacağı açıklamayı buraya tepmişti. Ancak çekmecelerimi karıştırarak bulabileceği not defterimden yırttığı sayfayı açtım. Bok gibi bir el yazısı vardı. Güldüm.
'İki günün ardından, gece yarısı. Ve unutmadan, boynuma gömülü başın muhteşem hissettiriyor.'
Aptal. Hayatımdaki daha tanımasam bile en iyi aptaldı. Yüzümdeki gülümseye lanetler etsem de değişen bir şey olmuyordu ve aptaldı işte.
Öylece çöktüğüm koltukta kaldım bir süre. Birçok şarkı geçti, güneş yönünü çevirdi ve su şişemin kaybolan kapağını yatağın altında görmeme tekabül edecek kadar sadece oturdum. Zihnim boştu. Hatta bir ara iki kere ikinin dört yaptığını bile düşünecek seviyede aklım uçmuştu.
İki kere iki beş yapardı ve o hala güzeldi. Yanağındaki simlerin tek tek konumunu hatırlayacağım kadar güzeldi. Benden ise çok güzel bir ahmak olacağını fark etmiştim.
Kaç saati orada devirdiğimi bilmiyordum fakat her yerim uyuşmuştu. Elimdeki kağıtla oturduğum koltukta hareket dahi etmemiştim. Zihnimin yeni yeni açıldığı dakikalarda da kapı çaldı. Gürültülü ve alacaklı misali çalan kapıdan gelenin kim olduğunu anlama, benim için çok da zor değildi.
"Lan sevimsiz piç uyuyor musun sen hala! Kaldır o koca götünü şerefsiz!"
Yüzümdeki gülümsemeyle ayağa kalkıp inadına en acelesiz adımlarımla kapıya ilerledim. Hoseok asla iflah olmaz bir geri zekalıydı.
"Sonunda! Ben kapıları hızlı kapatınca bile titreyen bu son derece lüks apartmanı başınıza yıkmadan önce gelebildiğin için teşekkürler." Dediklerini zerre umursamadan o ayakkabılarını çıkarırken içeri geri döndüm. Yoongi'nin bıraktığı paketten bir sigara yaktığımda kasetçalarda çalan şarkı dudaklarımı usulca iki yana kıvırmama neden oldu. Koltuğuma çöreklenen arkadaşımı görmezden gelerek gidip sesi yükselttim.
Geri dönüp komodinin çekmecesine attığım bandı bulduğumda dudaklarımın arasındaki sigara gözlerimi yakıyordu. Dolu küllüklerden birine tutturup dişimle banttan şeritler kopardım. Sesi şaşırtıcı şekilde çıkmayan bedene döndüğümde, pür dikkat beni izlemesi pek de alışagelmiş değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
xôxô' ¦ yoonmin ✓
Fanfiction90's au / switch! . ve biz; birbirimizde kullanmak için dudaklarımızla ıslattığımız ojeli parmaklarımızı, dünyaya sallayacağız. . iki bin on dokuz, haziran.