|toz bulutu kadar varlığımız|

1K 137 142
                                    

The Swoons / Conspiracy Of Silence

Will you fight for your life or take a fool's paradise

.
.

Sürekli renk ve yer değiştiren ışıklar gözlerimi acıtıyordu. Gecenin yarısını çoktan devirdiğimiz mekanda herkes tamamen kendinden geçmişti. İçkinin yanında kimisi cüzi miktarda uyuşturucu da kullanmıştı ancak, güvenlikler bir sorun olmaması için fazla dikkatliydiler.

"Hadi, shot atıyoruz! Mızıkçılık yok, dikin kafaya!"

Tam olarak kim olduğunu anlayamasam da yüksek, çok yüksek bir ses beynime işlemiş, bilinçsizce gülerek elimin üstündeki tuzu yalayıp, tokuştururken birazını döktüğüm tekilayı dudaklarımdan yuvarlamıştım. Ardından değişmeyen ifademle küçük limon dilimlerinden birini emmiştim.

Kafam kolay kolay güzel olmazdı. Şimdi de değildi fakat çok içmiştim.

Yoongi benim aksime buruşturduğu yüzüyle bana dönmüş, elinden birini karnına sararak omzuma doğru yaslanmıştı. Midesi bulanmıştı ve daha fazla içemeyecek gibi hissediyordu muhtemelen. Zaten bu saatten sonra içmek istese de izin vermezdim. Çok az da olsa kafası bulanmıştı. Benim kadar dayanıklı değildi içkiye.

"Arkadaşlarımızı tanıştırmak iyi bir fikir değildi galiba Jiminie"

Çok komik bir şey söylemiş gibi kafamı geri atarak güldüm ama haklı olabilirdi. Buraya geldiğimizde saat daha erken olduğu için ortalık sakindi. Sonrasında Hoseok gelmiş, onu Yoongi'yle tanıştırdığımda kısa süre içinde kahkahalarımızla her yeri inletmiştik. İşsiz arkadaşımın buraya geleceğini bilmem şaşırılacak bir şey değildi elbette ancak bizim için beklenmedik olan, Yoongi'nin arkadaşları Jin ve Namjoon'un ikinci biralarımızı istediğimiz sırada ortaya çıkıp, uzun yıllardır tanışıyormuşuz gibi bizim masamıza oturmalarıydı.

Yüksek sesli müziğin başımı ağrıttığı ve yanımda oturan Yoongi'nin diğerlerinin imalı bakışları altında benim boynuma birkaç hoş öpücüğü kondurduğu sırada Taehyug'la Jungkook'da gelmiş, daha da kalabalık olmamızın yanında çok daha gürültülü bir hale de gelmiştik.

Bunun derdine düşecek birileri varsa umurumuzda değildi. İsteyen kulaklarını kapatarak uzaklaşabilirdi.

"Sanırım haklısın güzelim ama yine de uzun zamandır bu kadar samimi bir ortamda bulunmuyordum." dediğimde kafasını kaldırarak bana baktı. Az çok nasıl birisi olduğumu çözdüğü için kalabalıktan hoşlanmadığımı anlamış olmalıydı. Güzel bebeğim, şimdi de yaşadığım her şeyi kendi borcu bilerek bana en özelini hissettirmek ister gibi bakıyordu. Bakışlarına verebileceğim en iyi cevap da, bir elimle çenesini kavrayarak dudaklarımızı kısa süreliğine birleştirmek olmuştu.

"Ew. Aşk kuşları ayrılın lan! Aile var burada." Hoseok'a sinirli bir şekilde dönüp, kafasına bardak falan atacağım sırada Yoongi bana engel olmuştu. Bu sefer yerinde doğrularak elini elmacık kemiklerime yaslamış, dudaklarıma kelimenin tam anlamıyla yapışmıştı. Gelen iğrenti seslerini zerre takmadan kucağıma tırmanın bedene ayak uydurmuş, hepsine ojeli bir orta parmak armağan etmiştim.

Bu sırada dudaklarımız birbiriyle olan savaşına galip bulamazken, kalçalarındaki ellerimle baskınlığımı ona kabul ettirmeye çalışıyordum. İkimiz de tamamen pasif olmasak da, son zamanlarda -ki bu tiyatro binasında geçen gecemizin ardına tekabül ediyordu- miyavlayan taraf daha çok oydu. Bana kendimi daha iyi hissettirmeye çalıştığını biliyordum ama benim önceliğim de onun iyi hissetmesiydi. Yoksa şuan onun yaptığı gibi, ben de seve seve altımdaki sertliğine sürtünebilirdim. Belki bir barda ve en göze çarpan masaların birinde oturmasaydık onunla sevişebilirdim bile ancak, kimsenin onun bedenin bakması söz konusu bile olamazdı.

xôxô' ¦ yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin