.
.Olmak yada olmamak, bütün mesele bu mu?
Olmanın çoğunlukla bir tercih olmadığı günümüz dünyasına saçmalık daniskası görevini fazlaca üstlenen bir söz olsa da, doğulu belirli bir noktada tartışılmazdır. Belki de sadece benim çelişkili ruhum ve hastalığından yeni sıyrılan düşüncelerimin bir zırvalaması olabilir ancak, yine de konuşmama devam edeceğim.
Ebeveynlerin bir anlık zevki sonucunda ortaya çıkan birkaç bilimsel olayın ardından kimse size; 'Bak, dünya diye bir yer var. Yaşamak adı altında seni milyon kere öldürüp sonra nasıl devam edeceğini görmeleri için denek oluyorsun ama biraz şansın varsa kolaylıkla yırtabilirsin. Nefes nasıl alınmaz öğrenmek ister misin?' diye sormuyordu. Bunu size sormadıkları gibi ebeveynlere de kullanılabilir onayı verilmiyordu.
Tüm bu var olma ve etme çabalarını ise kendi elleriyle yıkıyor, enkaz haline gelen şeylere koca bir siktir çekip, sağlam olmayan o temelin üstüne yeni şeyler koyuyorlardı.
Üstelik buna da yaşamak diyorlardı.
Benim tercihimi olur da sorarsanız, cevabım eminim ki kimseyi şaşırtmaz, aksine 'Az bile söyledin devamı nerede bunun bunak! İşin bitmiş senin.' diye karşılanabilirim bile.
O yüzden, hiçliğin hüküm sürdüğü bir düzende heplik yalnızca yok olanın mezar taşı olabilirdi.
Olmaktan kasıt buysa, ölüm sağ kalan tek güç konumundadır. Olmamaksa, olmaktan daha zor bir tercihtir nezdimde. Yok edeceğiniz şeylerin ağırlığı arttıkça mezar taşınıza birkaç kilo daha eklenir, yarattığınız her bir olguyu da peşinizden sürüklersiniz. Kolaylıkların ardından asla rahatlık gelmez, aksine hep daha zoru tepenize biner ve bundandır ki intiharlar daima gerekli gözükürler.
Ben Min Park Yoongi, kendi pimimi çekmelerim kadar biliyorum ki ölmek yaşamaktan daha kolaydır ve iblisler kafanızın içini öylece esir alır.
Öğrendiğim tek şey de, ölmek için ruhunuzun bedeninizi terk etmesi gerekir ve bunun için hiçbir senaryo ya da seçime ihtiyacınız yoktur.
Bir bakarsınız, o zamana kadar asla görmediğinizi fark edersiniz. Tutarsınız, bıraktığınız anda değil bırakıldığınız anda düşeceğinizi anlarsınız. Herkesi kaybedersiniz, neden buradayım der, birini bulunca da ne zaman kayıp gidecek diye düşünürsünüz. Sevmezseniz, duygularınızı özler; severseniz de ölümüne korkarsınız.
Ama gerçekten, ölümüne korkarsınız.
Kendinizi kaybeder, bir ipin ucunda gözlerinizi açarsınız ve tam orada, o noktada benliğinizi sorgulayan her bir uzvunuz sizde sizin dışınızdaki her şeyi bularak kıçınıza tekmeyi basar.
İşte, tekrar merhaba.
Ben Min Park Yoongi olduğum kadar Park olan Min Jimin.
Bir kez daha buradasınız. Çelişkilerle takılıp düşen kelimelerimin hatırına hoş geldiniz, ben gideli çok oluyor. Artık buralarda değilim. Düşünmüyorum da diyemem elbet fakat, içinden çıkamadığım bilen biri izin vermiyor kaybolmama.
Yok oluşumun başlangıcı, varlığımın en güzel yanı.
Buradayız, artık daha kalabalığız. Merhabalar, merhabalar.
Devrilen seneler ve binlerce anının getirisi, sekiz yaşındayım artık. Onun öncesi hiç olmamış, hiç yaşanmamış, nefes alınmamış bir bulanıklıktan ibaret. Hislerimden asla eksilme olmadığı gibi her geçen saniye daha da büyükleriyle baş etme çabamdayım yine. Korkmuyor değilim hala. Fakat artık okyanusum daha bir parlak, daha alacalı ve öyle güzel görünüyorum ki içinde, korkmanın güzel bir şey olduğunu bu yaşımda idrak edebilmiş durumdayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
xôxô' ¦ yoonmin ✓
Fanfiction90's au / switch! . ve biz; birbirimizde kullanmak için dudaklarımızla ıslattığımız ojeli parmaklarımızı, dünyaya sallayacağız. . iki bin on dokuz, haziran.