Lana Del Rey / Pretty When You Cry
All the pretty stars shine for you, my love
Am I the girl that you dream of?
All those little times you said that I'm your girl
You make me feel like your whole world.
.
Saatlerdir oturduğum koltukta sıkılmıştım. Ağrıyan başıma yüksek sesli müzik hiç iyi gelmiyordu ancak yine de mutluydum. Ya da olası bir gitme girişimimde Hoseok'un ağzıma sıçacağını bildiğim için mecburen gülümsemek zorundaydım. Masadaki meyve suyuna uzanıp birkaç yudum aldım. İçki içmek için bile halim yoktu. Geldiğimizden beri Yoongi sayesinde tanıştığımız Seokjin'le gülüşen arkadaşımı izliyor, bakışları bana dönünce konuştukları konudan habersiz onlara istediklerini vererek birkaç onaylama mırıltısı çıkarıyordum.
Tüm bu halimin sebebi, onun burada olmamasıydı belki fakat sorun değildi. Her an benim yanımda olamazdı ve halletmesi gereken işleri olduğunu biliyordum.
Birkaç gün önce yatakta geçirdiğimiz saatlerin ardından yalnızca uyumuştuk. Sabah gözlerime vurarak rahatsız eden güneş ışığıyla uyandığımda, beni izliyorken bulmuştum onu. Önce açamadığım gözlerimi geri kapatarak gülmüş, hemen ardından da göğsüne ve boynuna dizdiğim öpücüklerim ile ona merhaba demiştim. Üstünde biraz yükselerek dudaklarına uzandığımda hala içimde olan varlığını ancak kavramıştım. Hareketlerim onun sabah ereksiyonuna iyi gelmezken, kalçamı avuçlayarak diğer elini karnına uzanan penisime sarması son nokta olmuştu.
Beni kucağında banyoya taşımış, çok az ılık suyla doldurduğu küvette onun için yalnızca omuzlarım üstünde durduğumda dakikalar içinde ağlamamı sağlamıştı. Gecelere ait olsak da gündüzler bile bizim için var gibiydi ve güzeldi işte. Ben burnumu çeke çeke kucağına tekrar tırmanırken, daha fazla yaramazlık yaparsam zarar göreceğimi karşısında bir çocuk varmış gibi anlatmıştı. Tüm o duygusallığım ve ilgi isteyen halimi sorgulamayıp ikimizi de güzelce yıkamıştı. Onun beni durdurmasına izin vermeden geriye kaçarak, önünde eğildiğimde ise saçlarımı sıkıca kavramaktan başka yapacağı bir şey yoktu. Tüm bunlar çok güzeldi.
Dolabında bulduğu en bol kazağı giydirip, çorap çekmecesinde bulduğunda yüzüme imalı imalı baktığı diz altı çorapların beni sıcak tuttuğundan emin olduğunda, sadece onu izlemiştim. Isıtma sistemini yükselttiği için sıcaklamıştım ama umurumda değildi. Daha fazla belli olduğunu bildiğim güneş lekelerine karışmış çillerimle, kızaran elmacık kemiklerim hoş görünüyor olmalıydı. Bana bakıp içi gider gibi nefes almasını başka bir şeye yoramazdım çünkü.
Kendisi için de kıyafet çıkartıp, giyerken sürekli ilerleyen saatlerde benim gibi kokma fikrinden hoşlandığını söylemişti. Ona zaten şuan da benim gibi koktuğunu söylediğimde de bir anda en yakınıma gelip derin bir öpüşmeye çekmişti beni. Daha fazla oyalanamayacağını, babasının yanına gitmesi gerektiğini ve işleri biter bitmez benim yanıma geleceğini söylemişti.
Ayak bileğimi dizime yaslayarak rahatça oturduğum yerden etrafa bakınmaya devam ettim. Ne zaman kalktığını bilmediğim Hoseok dans ediyordu. Seokjin ortalarda gözükmese de muhtemelen kendine yeni bir içki almaya gitmişti. Hareketli müzik eşliğinde eğlenen birkaç kişinin bakışlarını üstümde hissediyordum. Burada bateri çaldığım günden beri tüm o görünmezliğim bir anda yok olmuştu. Yoongi'yle birlikte olduğumuz zamanlar daha fazla bakış üstümüzde olsa da bunu umursamıyordum ancak şimdi birkaç iflah olmaz insanın göz hapsinde olmak sinir bozucuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
xôxô' ¦ yoonmin ✓
Fanfiction90's au / switch! . ve biz; birbirimizde kullanmak için dudaklarımızla ıslattığımız ojeli parmaklarımızı, dünyaya sallayacağız. . iki bin on dokuz, haziran.