7.

2.2K 251 141
                                    

Chan yavaşça gözlerini açtı ve tavana baktı. Ne ara uykuya daldığını ve ne zaman koltuğa geçtiğini hatırlamıyordu. Ama şu anda buna kafa yoramazdı, sonuçta yapması gereken bir sürü iş vardı, değil mi?

Gözü duvarda asılı olan saate kaydığında panikledi, "SİKTİR!" Chan, çok olmasada birazcık geç uyanmıştı. Normalde hep erken uyanırdı, ama bugün böyle olmuştu.

Koltuktan kalktığında üstündeki yorganı fark etti. Bu oda da yorgan bulunmuyordu ve zaten yanına yorgan aldığınıda hatırlamıyordu. Bayan Irene'in koyduğunu düşünerek, umursamadı.

Aceleyle lavaboya gidip elini yüzünü yıkadıktan sonra, üstünü giyindi ve direk aşağı indi. Her zamanki gibi kahvaltı hazırdı, ama Felix ondan önce gelmişti ve yemeye çoktan başlamıştı.

"Cidden mi?! O halinizi görmeyi çok isterdim, eminim çok tatlısınızdır." Chan, Felix ve Mingyu'nun sohbet ettiğini görünce kaşlarını havalandırdı. Burdan bakınca baya haşır neşir gibiydiler.

Sahte bir şekilde öksürerek, dikkati üzerine çekmeye çalıştı. "Öhöm! Günaydın beyler."

Mingyu telaşla oturduğu sandalyeden kalktı. "Ah, günaydın bay Chris! Nasılsınız efendim?" Chan hafifçe gülümsedi. "İyiyim teşekkürler, asıl seni sormalı?"

"Bende iyiyim, efendim. Bizde bay Felix'le biraz sohbet ediyorduk..." Felix ve Mingyu birbirine kaçamak bakışlar atarken, Chan gramafona en sevdiği şarkılardan birini koydu ve umursamamaya çalıştı. "Keşke beni uyandırsaydınız."

"Aslında bayan Irene sizi uyandıracaktı, ama uykunuzu bölmek istemedi." Chan masaya oturdu ve suyunu yudumladıktan sonra konuştu, "Bir dahakine uyandırın lütfen, kahvaltıya gecikmek istemem. Her neyse, kendisi şu anda nerede?"

"En son yatak odanızı temizlemek için yukarı çıkmıştı."

"Anladım."

Mingyu, "Afiyet olsun." dedikten sonra mutfağa yöneldi. Böylece, Chan ve Felix baş başa kalmıştı. Chan sessizliği bozarak sordu, "İyi uydun mu?" Genç oğlan gülümsedi, "Evet, sen?" Aslında Felix uyuyamamıştı, sadece yatakta boş boş durmuştu.

"Evet, uzun zaman sonra ilk defa güzel bir uyku çektim."

Dün gece, Chan'ı koltuğa taşıyan kişi Felix'ti. Dürüst olmak gerekirse, Chris'i sırtında zar zor taşıyıp yatırmıştı. Onun için biraz ağırdı, ama yine de halletmişti.

***

Felix şaşkınca önündeki garip dükkana baktı, oldukça eski görünüyordu. "Burası..kast ettiğiniz adamın dükkanı mı?" Diye sordu. Chris kafasını sallayarak cevap verdi, "Evet." Minho lafa atladı, "Maalesef..."

Dükkanın kapısında 'açık' yazan bir tabela vardı, bu yüzden hep beraber içeri girdiler, ama görünürde kimse yoktu. Felix etrafa biraz göz gezdirdi. Çok garip aletler ve eşyalar vardı, ayrıca havada uçuşan metal kokusu.

"Bay Jaeyoon? Burada mısınız? Benim, Chris."

"Sanırım burada değil." dedi Minho, bir yandan eşyaları inceleyerek.

İçeriden gelen düşme sesiyle Minho ve Felix, korkarak birbirine sarıldı. "O ses de neydi?!"

Bu ses Bay Jaeyoon'a aitti. Yine ilginç bir deneyle uğraşıyordu ve bizimkiler geldiği sırada yanlışlıkla bazı eşyalarını düşürmüştü.

Jaeyoon, Chris'e habersiz geldiği için birazcık sinirlenmişti. "Lanet olsun Chris! Burada ne işin var? Haber verebilirdin en azından, bir şeyler falan hazırlardım. Neyse, yine paltonu bana diktirmeye mi geldin? Sana demiştim salak herif...ben bir bilim adamıyım, terzi değil ve bunu bir gün anlayacaksın!"

Minho ve Felix çaktırmadan kıkırdadı.

Chris ise gözlerini devirdi, "Buraya başka bir şey için geldim, bay Jaeyoon. Bu arkadaşımızın yardımınıza ihtiyacı var. Adı Felix ve kendisi bilime çok meraklı bir genç." Felix, Chan'a anlamsız bakışlar attı. İlgisini çeken şeyler olsa da, bilime falan meraklı değildi. Muhtemelen Chris, bay Jaeyoon onunla konuşmayı kabul etsin diye böyle söylemişti. 

Chan son sözünü söyledi, "Onunla konuşmanız gereken önemli şeyler var."

Jaeyoon kaşlarını çattı ve Chris'in arkasındaki gence baktı, "F-felix..? Aman tanrım! Sen o musun? Hayır, hayır! Şaka yapıyorsunuz herhalde!? BUNA İNANAMIYORUM..." Yaşlı adam sakinleşmek için bir sandalyeye oturdu ve masanın üzerindeki bardağı alıp su içti.

Herkes şaşkınca birbirine baktı. Bay Jaeyoon neyden bahsediyordu?

 Kendini toparladıktan sonra konuştu, "Siz gidin, biz birazcık aramızda konuşalım..." Chris, "Pekala... Sen benimle gel Minho, bırakalımda ikisi konuşsun." Chan ve Minho dükkanın dışına çıkarken, Jaeyoon ile Felix baş başa kalmıştı.

Felix, bu adamla tek kaldığı için biraz tırsmıştı. Galiba kasabalıların dediği gibi gerçekten deliydi... Yoksa neden bu kadar tepki versin ki?

Genç oğlan sertçe yutkundu ve konuşmaya başladı, "Bay Jaeyoon... Az önce 'sen o musun' diye sormuştunuz, beni tanıyor musunuz?" Jaeyoon güler yüzle ona baktı, "Elbette! Seni görür görmez tanıdım, babana çok benziyorsun evlat. Ve aman tanrım...çok büyümüşsün! Seni en son gördüğümde 2 yaşında bir bebektin! Ama şu anda kendi zamanında olman gerekirdi...buraya nasıl geldin?" 

Felix şaşkınlıktan ne diyeceğini şaşırmıştı, "N-nasıl yani? Babama mı benziyorum? Demek istediğiniz...babamı da mı tanıyorsunuz? G-gerçekten bir bok anlamadım... Diğerlerinin dediği gibi sahiden delisin galiba..?" 

Jaeyoon ciddileşmişti, "Evlat, 3 yıldır bu lanet olası zamanda sıkıştım ve çıkmanın yolunu bir türlü bulamadım. Ama eminim ki sen zamanımıza dönmenin bir yolunu biliyorsundur, değil mi? Yoksa buraya gelme riskini almazdın. Bunu bilmek zorundasın, eğer bilmiyorsan...ikimizde ciddi anlamda boku yedik demektir!"

Felix bir süre sessiz kaldı ve anlamaya çalıştı. "S-siz ciddi misiniz?" Jaeyoon ona, ciddi ama çaresiz gözlerle baktı ve "Sence?" diye sordu.

Sanırım bu herifte onun gibiydi, yani gelecekten geliyordu. Ama..neden onu önceden tanıyormuş gibi konuşuyordu ki? Bu işte bir terslik vardı.

"Bakın bayım, b-ben buraya isteyerek gelmedim! Nasıl oldu bilmiyorum, yemin ederim. Hatırladığım tek şey, arabamla beraber denize düşmemdi. Kısacası kaza yapmıştım, a-ama uyandığımda buradaydım. Kendi zamanımda değildim..! Sebebini gerçekten bilmiyorum. Ama zamanda yolculuk yapmak resmen imkansız bir şey... "

Jaeyoon şaşkınca ona bakarken, Felix kafasını eğdi. "B-belki deli olan benimdir...ve şu anda hayal dünyamda falanımdır... Kim bilir..?" Felix, gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Aynı kaza yaptığı o andaki gibi, görüşü bulanıklaşıyordu...



~~~

835 kelime, huh :D

Aslında daha uzun bir bölüm olacaktı, kısacası 1200 ün üzerindeydi. Ama hem sizi sıkarım diye düşündüm, hemde heyecanlı bir son olmaz diye

Neyse, umarım bölümü beğenmişsinizdir. Çünkü ben yazarken canım çıktı resmen dfshue35

 Çünkü ben yazarken canım çıktı resmen dfshue35

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Şuraya bi Jaeyoon bırakıp kaçıyorum

Gelecek bölümde hoşçakalın ♥♥

Night || ChanLix ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin