2.

3.1K 321 149
                                    

Chan ön koltuğa, Minho ise Felix'le beraber arka koltuğa geçti. Seungmin arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Felix hala olayları tam olarak kavrayamamıştı. Hayal mi görüyordu? Ve neden bindikleri araba bu kadar eski bir modeldi?!

"Radyo'yu açar mısın Seungmin?"

"Tabii ki, bay Chris."

Seungmin radyoyu açtı. Tesadüfe bak ki, Chan'ın en sevdiği şarkılardan birine denk gelmişti. Chan rahatlıkla koltuğa yaslandı ve gözlerini kapadı, ardından ellerini ritimle beraber hareket ettirdi. Felix ise, "Put you head on my shoulder..." diye mırıldanan Chan'ı izledi. Şarkıda oldukça eski bir hava vardı. Açıkçası ona tanıdık geliyordu, ama çıkaramamıştı.

Felix, başında hissettiği ağrıyla gözlerini kıstı. Aslında her yeri ağrıyordu, ama özellikle başı. Yavaşça geriye yaslandı ve sızlayan eline baktı, eli morarmıştı...

Minho yanındaki gence, "Adın neydi?" diye fısıldadı. "Felix, efendim." Minho sessizce kıkırdayarak ona baktı, "Bana efendim demek zorunda değilsin. Adım Minho, bay Chris'in yardımcısıyım." 

"Ona kıyasla oldukça naziksiniz..." dedi kısık bir sesle. Dedektifin yardımcısı tekrar kıkırdadı, "Teşekkür ederim, ama önyargılı olmayın. Bay Chris aslında oldukça sıcak kanlı biridir." Felix, gözlerini Minho'dan ayırıp tekrar Chan'a baktı ve, "Pek öyle gözükmüyor..." diye mırıldandı. Ardından hemen yanındaki cama baktı. Biraz dışarıyı izledikten sonra, ağzı resmen açık kalmıştı. Bütün bunlarda neydi? Anlam veremiyordu... Burası kendi şehrine hiç, ama hiç benzemiyordu. 

Felix, sakinleşmek için derin bir nefes alıp verdi. 

Ve düşünmeye başladı; gördüğü bütün arabalar eski modeldi, insanların giyim tarzı bile... Radyoda çalan şarkılarında eski olduğu apaçıktı ve en önemlisi, evler çok garipti...burası bir şehir bile değildi. Chan kendisini, kasabanın dedektifi olarak tanıtmıştı. Bunlar Felix'e hiç mantıklı gelmiyordu.

Şuan neredeydi? Bu insanlarda kimdi? Neden herkes ona yabancıydı?

Bu düşünceler içinde boğulmaktan, arabanın durduğunu bile fark etmemişti. Minho onu hafifçe dürttüğünde kendine geldi. Arabadan inmesini işaret ettiğinde, ona uyarak indi. 

"Vay..vay, kimleri görüyorum?" Felix şaşkınca tanımadığı sese döndü. Adamın sarı uzun saçları ve dolgun dudakları vardı. Aslında oldukça iyi görünüyordu, ama ses tonu için aynısı denilemezdi. 

Chan bu sesin kime ait olduğunu biliyordu, arkasına dönerek sesin sahibine baktı. "Sana da selam, Hyunjin." dedi soğuk bir tavırla. Hyunjin sırıtarak Chan'a bir adım yaklaştı, "Bakıyorum da gene iş başındasın, Chris."

"Evet, işimi senden daha iyi yapıyorum. Bundan emin olabilirsin." Chan hiç bozuntuya vermeden konuştu. Sarı saçlı erkeğin sırıtışı ise, yavaşça solmuştu. "Sence de saat geç değil mi, Hyunjin? Eve gitsen iyi olur, sana zarar gelmesini istemem." Chan, Hyunjin'in bir şey söylemesine fırsat vermeden, alayla konuşmaya devam etti, "İyi geceler dilerim."

Hyunjin kaşlarını çatarak, tek kelime bile etmeden oradan ayrıldı. Minho ve Felix ise, onları izlemekle yetinmişti. Dedektif yüzündeki sırıtışı sildi ve ciddileşti. İki gence dönerek, önden yürümelerini işaret etti. Üçüde binaya girdiklerinde, onları uzun boylu ve gözlüklü bir çocuk karşıladı, "Buyrun efendim, anahtarınız." 

"Teşekkürler Soobin." Chan anahtarı alarak merdivenlerden çıktı. Minho ise, Felix'i kolundan nazikçe tutarak yukarı çıkarttı. Üçüde ofise girdiğinde, Chan dolabına yöneldi ve içinden bir votka şişesi aldı. Şişeyi açtıktan sonra masasında ki bardağa doldurdu. Felix'e baktı ve kaşını kaldırarak, "İçmek ister misin?" diye sordu.

"H-hayır, teşekkürler." Felix onu nazikçe reddetti. "Uhm, peki." Chan bardağı eline alarak, içkisinden bir yudum aldı. Felix ise, olduğu yerde kalarak etrafı inceledi. Gözü duvarda asılı olan takvime kaymıştı. Tarihi görünce resmen titredi...bu imkansızdı, mümkün değildi. Herhalde biri bana şaka yapıyor  diye düşündü. Gözlerini kıstı ve emin olmak için tekrar baktı, '5 ocak - 1965' yazıyordu. 

Chan, Felix'in yanına yaklaştı ve onu dikkatlice süzdü. Genç oğlan, ona bakan gözleri fark ederek sertçe yutkundu. Chris Kibarca, Felix'in yumuşak saçlarına dokundu. Giydiği şeyler dikkat çekiciydi. Üstünde sade bir sweatshirt ve zincirli kot pantolon vardı. Chan, daha önce hiç bu tarz bir kıyafet görmemişti. Garipçe baktı, "Tam adın neydi?" diye sordu. "Lee Felix."

"Yaşın kaç?" 

"21."

"Nerelisin?"

"Güney Koreli'yim..."

"Bu kasabadaki herkesi tanırım, onlarda beni tanır. Buralı olmadığın apaçık, nereden geldin? Başka bir kasabadan falan mı?" Chan içkisini tekrar yudumlarken, Felix düşünmeden cevapladı. "B-ben...belki inanmayacaksınız, ama gelecekten geldim. Yani öyle gözüküyor..." sesi sona doğru biraz kısılmıştı.

Felix böyle diyince, Chan kendini tutamadı ve ağzındaki votkayı onun üstüne püskürtüp, büyük bir kahkaha attı. Minho'da kendini tutamayıp gülmüştü. Felix, giydiği pahalı sweatshirte baktı. Chris denilen herif yüzünden kıyafeti kirlenmişti. Bakışlarını onlara yöneltti, "Neye gülüyorsunuz..?" diye sordu. 

Chan kahkahalarına devam etti, "Komik çocuksun Felix, sevdim seni." Felix ciddi bir şekilde ona bakmaya devam etti ve, "Kanıtlayabilirim." dedi. Dedektifin kahkahası yavaşça durmuştu, "Ne?" dedi kaşını kaldırarak.

"Kanıtlayabilirim."



~~~

Tekrardan merhaba, nasılsınız? Umarım iyisinizdir ♥

Bölümü beğendiyseniz oylamayı unutmayın lütfen <3

Hepinize iyi günler diliyorum, hoşçakalın~

Night || ChanLix ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin