Kamp

43 3 6
                                    

Kamp heyecanıyla erkenden uyandım, rahat olabilmek için taytımı ve üstüne gülkurusu sweatimi giydim. Yedek kıyafetlerimi ve lazım olabilecek birkaç eşyamı daha alıp sırt çantama koydum. Saçlarımı da hafif dalgalı yapıp makyaj yaptıktan annemle vedalaşıp evden çıktım ve okula gittim. Kampa gideceğimiz servis araçları hepimizi okulun önünden alacaktı, ben gittiğimde çoğu kişi çoktan gelmişti. Yağmur ve Zeynep'in de gelmesiyle hepimiz servislere binip kamp alanına gittik.
Çok güzel bir ormana gelmiştik, ağaçlar, kuş cıvıltıları... Doğada olmak insana huzur veriyordu, öğretmenlerimizle birlikte biraz etrafa göz atıp konaklamak için en uygun yeri seçtik ve herkes çadırlarını kurmaya başladı. Zeynep bu konuda biraz bilgiliydi, daha önceden kamp yapmıştı. Çadırımızı da kurduktan sonra eşyalarımızı içine yerleştirip ormanda yürüyüş yapmaya karar verdik. Bazı arkadaşlarımızsa yorgun oldukları için kamp alanında kalmaya karar verdiler. Hava biraz kararmıştı ama toplu bir şekilde yürüyeceğimizden bir sorun olmazdı. Meryem, Özge ve Merve üçlüsü de ne yazık ki yürüyüş grubundaydı. Poyrazların grubu da son anda fikir değiştirip bize katılmaya karar verdiler. Diğer sınıflardan da birkaç öğrenci gelmişti, bunlardan biri de Batuhan'dı. Batuhanla uzaktan selamlaşıp yola koyulduk. Ön tarafta bize rehberlik eden öğretmenimiz bize kamp yapmakla ilgili tüyolar verip etrafımızda gördüğümüz ağaçlarla ilgili bilgiler veriyordu. Biraz yorulmaya başlamıştım ve sürekli içten içe acaba ormanda hayvan falan çıkar mı diye korkuyordum. Hislerime tercüman olurcasına gruptaki biri "Hocam acaba ayı falan çıkar mı?" diye sordu. Hocamız gülerek "Sanmıyorum çocuklar, ama yine e biz her şeye karşı önlemimizi aldık merak etmeyin" diyince biraz rahatlamıştım ama yine de emin olmak için "Hocam peki yılan falan çıkar mı?" diye sordum tiksinmiş bi sesle. Özge'nin yanındaki kızlara bir şeyler fısıldadığını ve güldüklerini duymuştum. Hocamız "Yılan tabiki çıkabilir Defnecim, dikkatli olmakta fayda var." dediğinde beni içten içe bir korku saldı. Yılanlara karşı çok büyük bir fobim vardı, tabiki hiçkimse yılanları sevmezdi ama bu benim için ekstra bir korkuydu. Aldığım cevapla birlikte korkum daha da artmıştı. "Ne o prenses, avm ye gidecekken yanlışlıkla kampa geldin sanırım, burası bir orman tabiki de karşına yılan ya da daha korkunç bir hayvan çıkabilir." dedi Poyraz alay ederek. Ona yapmacık bir şekilde gülümseyip "Eminim ki onlardan daha tehlikeli kişiler vardır aramızda o yüzden sorun yok." dedim. "Sorun olmadığına eminim canım, o yüzden betin benzin attı." dedi gülerek ve cevabımı beklemeden arkadaşlarının yanına döndü. O sırada telefonum çaldı, arayan annemdi. "Annecim, napıyosun?" diyerek açtım telefonu, annem sakin ama bir o kadar da garip bir ses tonuyla "İyiyim kızım, Defnecim sana bir şey söyliycem ama korkup endişelenmeni istemiyorum." dediği an korkmamam mümkün değildi. Panikle "Ne oldu anne iyi misin?" diye sordum. "Ben iyiyim kızım merak etme, sadece baban biraz rahatsızlanmış ve işlerle ilgilenemiyormuş, benim bir süreliğine babanın yanına gitmem lazım. Sen evde tek başına kalabilirsin değil mi?" diye sordu. "Kalırım tabi annecim ama ben de gelmek istiyorum babamın nesi varmış?" dediğimde annem onunla gitmeme itiraz etti ve babamın ciddi bir rahatsızlığı olmadığını, kendisinin de tam olarak bilmediğini söyledi. "Anne peki ne zaman dönersin?" dedim. "Bilmiyorum kızım, birkaç ay sürebilir." dedi. Annem ara sıra babamın yanına giderdi ama ne zaman geleceğini bilirdim. Şimdi ise kim bilir ne zamana kadar tek başımaydım. Annemi üzmemek için "Tamam annecim sen git babamın yanında ne kadar kalman gerekiyorsa kal, beni de merak etme. Hem benim de artık kendi kendime yetebilmeyi öğrenmem lazım." dedim. Annemle bir süre daha konuştuk ve sonra arkadaşlarımın yanına döndüm. Acaba kızlara tek kalacağımı söylesem yanıma gelirler miydi? Belki de başkasının evinde rahat etmezlerdi ama sırf beni kırmamak için kendilerini gelmek zorunda hissedebilirlerdi, bu yüzden söylememeye karar verdim. Eğer çok zorlanırsam işte o zaman söyleyebilirdim.

Ateş yakmışlardı, hepimiz etrafında oturup sohbetler ediyor, gülüşüyorduk. Yemeklerimizi de ateş başında yedikten sonra oyun oynamaya karar verdik. Birkaç kişi klasik kelime oyunlarını oynamak istedi, bazıları da saklambaç gibi karanlıkta çok riskli olabilecek bir oyunu oynamayı teklif etti. Aslında aklım annemde ve babamdaydı, keyfim kalmamıştı ama kampın da tadını çıkartmak istiyordum. Hem babamın ciddi bir şeyi olsa annem bana söylerdi değil mi? Bu düşüncelerle kendimi olumlu yönde ikna ettikten sonra rahatladım. Zeynep "Kızlar bence saklambaç oynayalım, hem biraz adrenalin ve gerilim fena olmaz." dediğinde Yağmur benimle aynı fikirde olduğunu göstererek "Etraf çok karanlık ve ne çıkacağını bilmediğimiz bir ormandayız." dedi. Çok şükür aklı başında olan bir arkadaşım vardı. Batuhan bizim yanımızda oturuyordu, bana "Sen ne oynamak istersin?" dediğinde ona saklambaç fikrinin biraz korkutucu olduğunu söyledim. "Hiçbi şey olmaz merak etme, bana seslendiğin an yanına gelirim zaten." dediğinde ona "bilmem" der gibi baktım. Mervelerin grubu da saklambaç diye tutturmuşlardı. Bu tercihlerinden zeka seviyeleri bir kez daha belli olmuştu, içimden gülerken Poyraz "Buraya bebek bakıcılığı yapmaya gelmedik, oynamak istemeyen oynamasın. Biz gerçek kamp ruhu olanlarla saklambaç oynayacağız, kalanlar da beşik falan sallar artık." dedi ve herkes güldü. Ne sanıyordu bu, saklambaç oynayınca korkusuz ya da havalı olunacağını mı? Bu sadece bir tehlikeydi. "O zaman soruyorum, kim saklambaç oynayacak?" dediğinde birkaç kişi parmak kaldırdı. Bunlardan biri de Zeynep'ti. Poyraz el kaldıranların sayısına bakarken göz göze geldik, bana sinsi sinsi güldü. "Tahmin etmiştim, sen burda kumdan kale yaparken bizi bekleyebilirsin küçük kız." dediğinde herkes bana bakarak gülmeye başladı, Özge, Merve, Meryem ve daha birçok sinir bozucu kişi... Alt tarafı bir oyun, hem kalabalıktık. Bir şey olmaz diye düşünerek elimi kaldırdım. Batuhan bana "Emin misin, sırf böyle dedi diye oynamak zorunda değilsin." dediğinde ona oynamak istediğimi söyledim ve Batuhan da oynamaya karar verdi. Poyraz "Pekala gençler, herkes hayatta kalmaya ve başını belaya sokmamaya çalışsın." dedikten hemen sonra yine aynı aptal gülüşüyle bana baktı. Kura çektik ve ebe olarak Özge seçildi. "Bu oyunu oynamak istediğine emin misin? Belki karanlıktan öcüler çıkar, ya da belki daha da kötü yaratıklar. Hatta belki yılan bile çıkabilir." Bunları diyen kişi tabiki de yine Poyraz'dı. Benimle alay ediyordu resmen. "Karşıma çıkan şey sen olmadığın sürece hiçbir sorun yok." dedim ve oyun başladı.

Herkes bir yerlere saklanmıştı, ben de bir ağacın arkasında çok uzaklaşmadan bekliyordum. Kazanmak gibi bir niyetim yoktu, umrumda bile değildi. Hatta tek derdim bir an önce bulunup oyundan çıkmaktı. Birkaç dakika bekledim ve kafamda sürekli acaba böcek ya da yılan çıkar mı korkusu vardı. Özge'nin bulduğu kişiler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Çok zor bir yerde saklanmamıştım ama hala bulunamamış olmam şaşırtıcıydı. Yaklaşık on beş dakika olduğum yerde kaldıktan sonra artık sıkılıp kamp alanına doğru yürümeye başlamıştım ki üstüme düşen şeyle avazım çıktığı kadar bağırdım. Karanlıkta ne olduğunu görememiştim ama üstümde uzun ince iğrenç bir şey vardı, hemen debelenip üstümdeki şeyden kurtuldum ve yere düştüğünde bunun bir yılan olduğunu gördüm, yılanı görmemle çığlık atmaya devam ettim ve çok geçmeden birkaç kişi yanıma gelmişti, Batuhan koşarak yanıma gelip yüzümü yukarı kaldırarak neler olduğunu anlamaya çalıştı ama ağlamaktan ve titremekten hiçbir şeyi açıklayamıyordum. Yılansa olduğu yerde duruyor, hiç hareket etmiyordu, ağlamaya devam edip Batuhan'ın arkasından yılanı gösterdim, Batuhan yılanı görünce biraz yaklaştı,eline bir ağaç dalı alıp bir şeyler yaptıktan sonra bana doğru dönüp sarılarak "Defne korkma, gerçek yılan değil, sadece saçma sapan bir lastik parçası. Oyuncak." dedi. Hala ağlamaya devam ediyordum ve ağlamaktan nefes alış verişim düzensizleşmişti, kendimi bayılacak gibi hissediyordum. Ayaklarım, ellerim titriyordu. "Hadi gel kampa dönelim güzelim, merak etme hepsi geçti. Korkma artık bak hepimiz burdayız." Batuhan bunları söylerken hala yere yığılmamam için beni tutuyordu. "Bu kadar titrerken yürüyemiyceksin, gel buraya." dedi ve beni kucağına aldı. Tek yaptığım kafamı Batuhan'ın göğsüne yaslayıp ağlamaktı. Sonunda kamp alanına geldiğimizde herkes ne olup bittiğini sordu. Batuhan'ın kucağından inip gözlerimle Poyraz'ı aramaya başladım. Kendimi daha iyi hissediyordum ama bunu yaptığı için Poyraz'dan nefret ediyordum.

Nasıl bir ruh hastası birinin fobisiyle eğlenmek isteyebilirdi? Poyraz bu kez çok ileri gitmişti. Bana bu korkuyu yaşatmaya hakkı yoktu. Üstüne doğru yürürken ne olduğunu bilmiyormuş gibi bana bakıyordu. "Nasıl yaparsın?" diye bağırdım. Şaşkına dönmüştü. Bir kez daha aynı şekilde bağırdım. "Neyden bahsettiğini anlamıyorum Defne, söylesene ne yapmışım." dediğinde ona üstüme attığı oyuncak yılan yüzünden ne hale geldiğimi anlattım. "Defne ben böyle bir şeyi asla yapmam, hem neden yapayım. Benim olduğumu nerden çıkarttın?" dediğinde ona bu korkumu ondan başka kimsenin bilmediğini söyledim. Poyraz yapmadığı konusunda beni ikna etmeye çalışıyordu. Kim olabilirdi ki? Başka kim olabilirdi? Bu düşüncelerle boğuşurken aklıma yürüyüş yaptığımız sırada Özgelerin bu korkumu söyledikten sonra bana bakıp güldükleri an geldi. Tabi ya, kesin onlar yapmıştı. Ben bunları düşünürken Poyraz suratıma öylece bakıyordu. "Sen yapmadın yani öyle mi?" diye bir kez daha sordum emin olmak için. "Hayır Defne, kimsenin fobisiyle bu şekilde dalga geçmem. Ayrıca o an bayılabilirdin ya da kalp krizi geçirebilirdin. Böyle bir riski de asla almam." dedi. Bunu Poyraz'ın yapmasındansa Özgelerin grubunun yapmış olma ihtimali daha yüksekti. Onlar da bu yaptıklarını ödeyeceklerdi. Poyraz "Benden başka şüphelendiğin biri yok mu?" dediğinde ona Özgelerin yapmış olabileceğini söyledim. Biz bunları konuşurken Batuhan yanımıza geldi ve "İyi misin güzelim?" diye sordu. Poyraz "güzelim" lafından sonra Batuhan'a kaşlarını kaldırarak bakmıştı. "İyiyim, sadece aptal bir şaka yapmışlar." dedim. "Şüphelendiğin biri varsa öğretmenlere söyleyelim, yaptıkları yanlarına kalmasın." dedi Batuhan. "Hadi ya, öğretmenler de tek ayak üstünde durma cezası versin." diye dalga geçti Poyraz. "Sadece bunu onların yaptığını bildiğimi bilmelerini istiyorum, beni aptal yerine koyup bunu yapmaları yanlarına kalsın istemiyorum." dedim ve kızların yanına döndüm. Çok yorucu bir gündü, kızlarla pijamalarımızı giydik ve çadırımızda sohbet ederek uykuya daldık.

HisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin